Yüksekdağ: Bu saldırılarla bana daha fazla şiir yazdırırlar

Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın ETHA'ya verdiği röportaj:

HDP önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın Yıkılacak Duvarlar şiir kitabı eylül ayının başında Antalya 5. Sulh Ceza Hakimliği tarafından yasaklandı, kitabın imhası yönünde karar verildi. ETHA'nın sorularını yanıtlayan Yüksekdağ, kararın mahkemeye değil saraya ait olduğuna dikkat çekti, zamanın ruhundan, hakikatinden süzülen şiirlerin egemenleri korkuttuğunu söyledi. Yüksekdağ, kitabın yasaklanması ve imhası kararında siyasi kimliğinin belirleyici olduğunu kaydetti, "Muhtemelen kitabın üstünde Figen Yüksekdağ yazmasaydı, toplatılıp ateşe atılmazdı" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) önceki dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın 2020 yılında Ceylan Yayınları'ndan çıkan "Yıkılacak Duvarlar" adlı şiir kitabı bir ay önce Antalya 5. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından toplatıldı. Mahkeme toplatma kararıyla yetinmedi, kitabın imhası yönünde karar verdi. Kararın çıkmasının ardından Kandıra Hapishanesi'nde tutsak edilen Yüksekdağ ile yapmak istediğimiz röportaj haftalara yayılan Kobanê kumpas davası ‘zorunlu mesaisi' ve hapishane mektuplaşmalarının yavaşlığı nedeniyle gecikmeli olarak elimize ulaştı.

Yüksekdağ, hakikatin estetize edilme çabası olarak nitelendirdiği kitabındaki şiirler ve siyasi kimliğinden korku duyulduğu için kitabının yasaklandığına dikkat çekti. Konser ve festival yasaklarının insanların bir araya gelmesi, sosyalleşmesinden duyulan korkunun ürünü olduğuna işaret eden Yüksekdağ, bu yasaklara ve sanatçıların tutuklanmasına karşı özgür festival ve konserlerin düzenlenmesini önerdi. Sokaklar, meydanlar, parkların bu etkinlikler için halkın buluşma alanları olabileceğini söyledi.

Figen Yüksekdağ'ın sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

SANATSAL ÜRETİMLERİN YASAKLANMASI FAŞİZMİN ACİZLİĞİ

Kitabınızla ilgili verilen yasaklama ve imha kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yasak ve imha kararı ilk değil, son olacak gibi de görünmüyor. Türkiye'de söz ve düşünce özgürlüğü güvence altına alınmadıkça böyle siyasi saldırılarla çokça karşılaşırız. Son sansür yasasıyla basın alanında olduğu kadar, insanların her internet paylaşımı suç-ceza mengenesine alınıyor.

Edebiyat ve sanatsal üretime yönelik yasak ve saldırılar ise faşist, otoriter iktidarların en acizleştikleri, pespayeleştikleri durum. Bir eylemden korkabilirsiniz, düşüncenin politik ifadesi ve sistematiğinden korkabilirsiniz; ama şiir gibi politik olsa bile imgeleyen, sezdiren, doğrudan politik karakter taşımayan edebiyat ürününden niye korkarsınız ya da kızarsınız? Karar vericilerin aczi, şiirlerin gücü burada ortaya çıkıyor.

BİR DÖNEM HAKİKATİNİ ESTETİZE ETMEYE ÇALIŞTIM 

Yıkılacak Duvarlar bir dönem hakikatinin ruhunu taşıyordu. O ruhu estetize etme çabası diyelim. Aynı zamanda kadın dizeleriydi. Bu kadarına da tahammülleri yok demek ki... Hakikatin yaşanmasına, doğrudan söylenmesine tahammülleri olmadığını biliyoruz. Zaten bu nedenle ben ve arkadaşlarım 6 yıldır hapisteyiz. Ama şiiri, şarkısı da en az gerçeği kadar etkili anlaşılan. Kendi çağının, zamanının ruhundan, hakikatinden süzülen şiirler, egemen düşmanı, ezilenin yoldaşı olmuş daima. Hükümranlar her korktuklarında kitap kurban etmiş, yakma ayinleri düzenlemiş. Kitap imhası tarih boyunca en utanç verici, ibretlik olaylardan sayılır. Günümüz Türkiye'sinde iktidarın ar damarı çatladığı için, bir mahkemenin sıradan kararı sayıyorlar.

ÜSTÜNDE FİGEN YÜKSEKDAĞ YAZMASAYDI TOPLATILIP ATEŞE ATILMAZDI

Siyasi kimliğim ve tutsak HDP'lilerin her dönem her biçimde saldırıların hedefinde durması da yasak-imha kararının nedenlerinden. Muhtemelen kitabın üstünde Figen Yüksekdağ yazmasaydı, toplatılıp ateşe atılmazdı. Sonuçta kime karşı olursa olsun hunharlıktan, faşizmden başka bir şey değil. Ama asıl önemlisi şu: Şiir insanın en kolay yüreğine yazdığı, en zor unuttuğu ve dilden dile en hızlı yayılan edebiyat türüdür. Toplasalar, yasaklasalar bile yanmaz, yok olmaz.

MAHKEME SARAY TALİMATIYLA KİTABIMI TOPLATIP, YAKMA KARARI ALDI

Yasaklama ve imha kararına gerekçe yapılan şiiri biraz anlatabilir misiniz? 

Kanımca mahkeme kararına gerekçe yazarken alelade seçtikleri bir şiir. Saray ve tepesindekiler "Figen Yüksekdağ'ın kitabını yasaklayın, bir de kriminale bağlayıp toplatın, yakın" diye talimat vermiş; hakim de kitabın ilk sayfasını açıp oradaki ilk şiiri karara yazmış! Emin olun bu iktidar ve yargısının mantığa, incelemeye, gerekçeye ihtiyacı yok. Bu kadar dümdüz ve bayağı biçimlerde gerçekleştiriliyor sayısız gasp ve ihlal. Tek bir şiire değil, şiirlerin bütününe; kitaba ve kitabın sahibine yönelik ideolojik-politik nefret asıl yasak-imha gerekçesidir. 

BULUTLU BAŞIM KEDERDEN ÇIKIŞ ŞİİRİ

Bulutlu Başım bir kederleniş ve kederden çıkış şiiridir. Kitapta yer alan çoğu şiir gibi, tarihsel bir dönemde egemenlerin "kamu düzeni" adı altında yarattığı vicdan, ahlak, insanlık yıkımının yansımalarına ışık tutar. Asıl öfkeleri de buna zaten. Yoksa şiir duygusu, teması bakımından diğerlerinden çok farklı ya da "keskin" değil.

BU SALDIRILARLA BANA DAHA FAZLA ŞİİR YAZDIRIRLAR

Kitabı toplatan, yaktıranlar ülkenin kurşundan ağır günlerini, Kürtlerin, kadınların, gençlerin en zor ölümlerle yaşamdan koparıldığı zamanı, tüm insani ve ortalama ahlaki duygulardan sıyrılmış olarak yaşadıkları için, bizim duygularımızı da düşman biliyorlar. Toplumsal hakikatten, tarihin ve bugünün yaşayan, kök salan insan ve mücadele gerçeğinden böyle kaçamayacaklarını da biliyorlar elbet. Ama ne kadarını tahrip ederlerse, saldırırlarsa kar sayıyorlar. Tabii düşündükleri gibi karlı da çıkamayacaklar. Çünkü böyle saldırı ve yok etme, unutturma hamleleriyle, bana olsa olsa daha fazla şiir yazdırırlar.

KİTAPLAR GİBİ İNSANLAR DA YAKMAYLA DİZE GETİRİLEMEZ

12 Eylül döneminde çok sayıda kitap toplatıldı, yakıldı, seçimler yaklaşırken artan baskı ve devlet şiddetine ilişkin neler söylemek istersiniz?

Sadece 12 Eylül değil, bütün faşizm ve darbe dönemlerinde kitap toplama, yakma uygulamaları yaşanmış. Türkiye'de rejim hiçbir zaman darbe çizgisinden kopmadığı için ara dönemlerde de sık sık onun yöntemlerine sarılıyor. Saray iktidarının ciddi taban kaybı yaşadığı, sömürü ve zor siyasetinin halkların tepkisini beslediği şu günlerde baskı alanını genişletiyor ve sistematize ediyorlar. İktidar 2015'ten bu yana bütün seçimlere yasak, şiddet, provokasyon ve korku iklimi yaratarak gidiyor. Temsil meşruiyetlerinin bu denli aşağı düştüğü bu süreçte daha fazlasına da tevessül ederler.

Ama kitaplar gibi insanlar da yakmayla, yıkmayla, yasakla, zulümle dize getirilemez. Seçim arefesi, iktidarın faşist siyasetinin zirveye ulaştığı bir süreç olduğu kadar, devrimci yeninin doğduğu, zamana ruhunu üflediği bir süreçte olabilir. Bu zamanın eylemi, sözleri, şiiri, romanı, müziği kendini yenilmez sanan muktedirin kibrini ve şiddetini delerek doğacak.

POP SANATÇILARINI TUTUKLAYARAK TOPLUMA İTAATİ DAYATIYORLAR

Son dönemde sıklıkla yaşanan konser, festival yasakları, sanatçıların hedef gösterilmesi, tutuklanması, kitapların yasaklanması, imhasına karşı ne yapmak gerekiyor? 

Her şeyden önce yılmamak, vazgeçmemek gerekiyor. Çünkü gittikçe kapsamı genişleyen bu yasaklar, yıldırma, korkutma, nefes alamaz hale getirme amacı taşıyor. İktidar pop sanatçılarına varana kadar saldırıp tutuklayarak ne kadar ileri gidebileceğini göstermeye çalışıyor ve en apolitik kesimlerin dahi hizaya çekilmesi, kendine itaat etmesi için örnekler yaratıyor. Gerici, faşist politik yönetim tarzıyla birlikte, buna paralel yaşam tarzını dayatıyor. Toplumu yaşam tarzı üzerinden de esir almak, pasifize etmek istiyor. Halkların, bilhassa kadınlar ve gençlerin evden dışarıya, sokağa yönelimini kesmek amaçlanıyor. Zira toplumun herhangi bir festivalde, konserde, kültür-sanat etkinliğinde sosyalleşmesini, özgürleşmesini bile kaldıramıyorlar.

SOSYAL İZOLASYONLA TOPLUMU YÖNETMEK İSTİYORLAR 

Son iki yıl pandemi bahanesiyle her tür sosyal faaliyet alanını, paylaşım ve dayanışma kanalını halka kapatmışlar, bunu politik fırsata tahvil etmişlerdi. Şimdi de hiçbir kılıfa, bahaneye başvurmadan, toplumu sosyal izolasyon ve OHAL yöntemleriyle yönetmek işlerine geliyor. Zaten ideolojik angajmanları, dinci gerici faşizm programlarının kaçınılmaz icraatlarından biri bu yasaklar.

BİR KONSER YASAKLANIRSA 5 KONSER DÜZENLEYELİM 

Tabii her baskıcı, antidemokratik yasakla nasıl mücadele etmek gerekiyorsa bunlarla da aynı şekilde mücadele gerekiyor. Bir konser yasaklanıyorsa beş konser düzenlemek, bir festival iptal edildiyse olabilecek her yerde ve temada festival yapmak gibi... Bunları ille de profesyonel, komplike organizasyonlar şeklinde düşünmek zorunda değiliz. Sokaklar, parklar, meydanlar ne güne duruyor? Fiili, meşru yöntemlerle sanat hakkını ve onunla birlikte politik hakları savunmak gerekiyor. Gülmek, eğlenmek, neşe ve harekette birleşmek; müzikle, halayla, dansla ruhunu beslemek politiktir.

TOPLANMAKTA, SOKAKTA, HAYATTA ISRAR ETMEK ŞART 

İdeolojik, politik saldırının hedefi haline gelmesi, sözünü ettiğimiz sosyal, sanatsal etkinlikleri olduğundan daha politize etti. Artık bu yasakların delinmesi, konsere, festivale gidenlerin niyetinden bağımsız bir politik direniştir. Erdoğan'ın yurtdışına konsere gidenleri "aşağılık heveskarlar" ilan etmesi, işin içindeki ideolojik nefreti, baskı ve saldırıların devam edeceğini gösteriyor. Dayanışmacı ve mücadeleci tutum sergilenmezse, yakında beğenmedikleri düğünleri yasaklamaya kadar giderler. Kürt düğününü basıp gelin-damat tutuklayanlar, yarın "kimin düğünü" diye bakmaz. Bugün "kimin festivali" diye bakmadığı gibi... Kendisinin değilse, her toplanma baskı ve müdahale menzilinde.

Bu nedenle toplanmakta, sokakta ve hayatta ısrar etmek şart. Özgür konserler, festivaller ve dayanışma, organizasyon platformları bu süreçte önemli rol oynar.

Röportaj: Nadiye Gürbüz

9 Ekim 2022