Yüksekdağ: Bu yıl 8 Mart ruhu Efrînde

Önceki dönem eş genel başkanlarımızdan Figen Yüksekdağ'ın cezaevinden avukatları aracılığıyla JİNNEWS'e verdiği röportaj:

ANKARA - Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, cezaevinde 8 Mart'a daha kitlesel gireceklerini belirterek, "Şengal'den Efrîn'e İstanbul'dan Amed'e bütün kadınların bizleri duyacağını biliyoruz. Biz de dışarıda kadınların duru ve özgür nehirlerinde birlikte akarken hissedeceğiz kendimizi. Hapishane duvarları dert değil. 'Kadın, yaşam, özgürlük' sesi, duvara çarpınca daha yüksek yankılanır" dedi. Figen Efrîn'de direnen kadınların yeni bir 8 Mart tarihi yazdığını da vurguladı. 

Bir buçuk yıldır Kandıra 1 No'lu F Tipi Cezaevi'nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle ajansımız Jinnews'in  sorularını yanıtladı. 

'Bu güçlü dinamik özel şartlarda da özel rol oynayacaktır'

*Her sene 8 Mart'ta alanları dolduran kadınlar eşitsizliğe, cinsiyetçiliğe ve kadın kırımına karşı sesini yükseltiyor. Ama bu 8 Mart'ın ayrı bir önemi var. OHAL koşullarında artan saldırılara rağmen sokaklara ilk çıkan kesim kadınlar oldu. Tüm bu uygulamalara karşı 8 Mart sizin için ne anlam ifade ediyor?

8 Mart kadın eylemleri, her koşulda ve her dönemde mutlaka devinim yaratan, belirleyici bir rol oynamıştır. Tabi bu yıl 8 Mart daha belirleyici bir önem kazandı. Sadece OHAL'e değil aynı zamanda tırmandırılan savaşa karşı da kadının demokratik iradesini, itirazını içeriyor. Geçen yıl, OHAL ve siyasi soykırım saldırılarının tırmandırıldığı kritik aşamada, toplumsal muhalefetin önünü açan, cesaretlendiren öncü bir rol oynamıştı 8 Mart ve kadınlar. Bu yıl daha ileri düzeyde ve daha kapsamlı birleştirici bir öncülük sergileneceğine inanıyorum. Bütün Türkiye ve Kürdistan halklarının kadın iradesi ve özgürlüğü etrafında toparlanmasına vesile olacaktır. Kadın cinayetlerine, çocuk istismarına, kadın bedenine, emeğine yönelik her türden saldırıya, tırmandırılan tek adamcı faşizme karşı çoğulcu ve özgürlükçü mücadele dinamikleri 8 Mart hattında güç kazanacak. Özellikle politik mücadele sahasında kadın direnme hattının, ağır şartlara rağmen hiç dağılmadığını, bilakis dağılma ögeleri karşısında güven ve cesaret yaydığını gözetirsek, bu güçlü dinamik mevcut şartlarda da özel rol oynayacaktır. 

'Bütün saldırıları birleşik kadın iradesiyle aşacağız'

8 Mart eylemleri, her kesimden kadınları evinden, sokağından, okulundan, işinden direniş alanlarına çekecek, ortak taleplerde ve ruhta buluşturacak. OHAL ve savaşın kadın düşmanı yüzünü en çirkin haliyle bir kez daha göreceğimize de şüphe yok. Ama bütün saldırı, yasaklama, baskı yönelimlerinin birleşik kadın iradesiyle aşılacağına şüphemiz yok. Binlerce kadının katledildiği cinsel istismar ve şiddetin vahşet düzeyine ulaştığı, Efrîn'de halkların barış ve demokratik birlik umudunun bombalandığı, OHAL darbe rejiminin, ekmeğinden, yaşamına tüm toplumu kıskaca aldığı koşullarda kadın direnişi tek ve ortak seçenektir. HDP Kadın Meclisi'mizin 8 Mart için yaptığı "Bu böyle gitmez. Ya özgürlük ya özgürlük" çağrısı, inanıyorum ki güncelde olduğu kadar tarihte de karşılığını bulacaktır. 

'Böyle bir rezilliğe şaşırmıyoruz ama çok öfkeleniyoruz' 

*8 Mart'ta sokaklara çıkacak olan kadınların bir gündemi de artan çocuk istismarı olacak. 4,5 yaşındaki çocuğun maruz bırakıldığı  cinsel istismar sonrası AKP Genel Başkanı  Tayyip Erdoğan'ın başlattığı kimyasal hadım tartışması konusunda ne düşünüyorsunuz? Sizce çocuk istismarına karşı neler yapılmalı?

AKP-Saray iktidarı, kadın hareketinin ısrarlı mücadelesi ve artan toplumsal duyarlılıktan dolayı sanki sorunu yeni idrak etmiş gibi kapsamlı olarak gündemine aldı. Vahşetin artık gizlenmez bir hal alması da bunda etkili oldu. Ne var ki çözüm önerisi olarak gündemleştirdikleri formüller, sorunun zihniyette olduğunun kanıtı gibi. Kimyasal hadım formülü, sorunu salt libidodan, hormonlardan ibaret gören eril düzen, kültür ve siyasetin ruhları iğdiş ettiği gerçeğini gizleyen çarpık bir anlayışın ürünü. 

Sorunu gerçek anlamda çözmeyeceğini bu öneriyi yapanlar da biliyor aslında. Yetmediği yerde idam çığırtkanlarının öne sürüyorlar. Bunların hepsi çözüm perspektifleri ve inayetlerinin gerçek anlamda olmadığının gösteriyor. Ceza yasaları bazında yapılan somut ve ciddiye alınır tartışmalara ilk baktığımızda da bütün çirkinliğiyle asıl niyetlerini görüyoruz. İstismar suçlarını yaşa göre kademelendirme ve 12 yaş üstü çocuklara yönelik istismar suçlarında ceza indirimine gitme formülü, çözüm tartışmalarında gündeme gelebiliyor. Bu bile ne kadar dehşet verici bir zihniyetle yüz yüze olduğumuzu gösteriyor. Tabi, '9 yaşında çocukla evlenilebilir' fetvalarının havada uçuştuğu, istismarcıların iktidar ve yargısı tarafından kollandığı koşullarda, böyle bir rezilliğe çok şaşırmıyoruz, ama çok öfkeleniyoruz. 

'İstismara davetiye çıkaran yaklaşımı çözüm adı altında güvenceye almak istiyorlar'

Kadına ve çocuklara dönük şiddet ve istismar, bu iktidarın zihniyeti ve sistematiğidir. Yıllardır yasaları, sosyal kurumsallaşmaları, eğitimi buna göre düzenlediler. Kız çocuklarının zorunlu eğitim sürecini kısaltarak, zorunlu evlendirilmesinin önünü açtılar. Şimdi de istismara davetiye çıkaran yaklaşımlarını istismara karşı çözüm paketi kapsamında yasal güvenceye kavuşturmak istiyorlar. Bunun yanı sıra istismara karşı çözüm paketinin içerisine, asıl konuyla hiçbir ilgisi olmayan zina cezası gibi bir gündemin sokuşturulması da istismara karşı mücadele zorunluluğunu sulandıran, iktidarın gerici zihniyetine alan açan bir saptırma anlamına geliyor.

'Değersizleştirme, ahlaki çürütme faşizm politikalarının sonucudur'

Değersizleştirme, ahlaki olarak çürütme saldırıları; her dönemde, her yerde egemenlerin savaş, şiddet, faşizm politikalarının sunucudur. Türkiye'de de bugün bu yaşanıyor. Kadına ve çocuklara yönelik şiddetin, istismarın her türü bu ahlaki yozlaşma zemininde boy veriyor. Sadece cinsel istismardan söz etmiyoruz. Ülkenin Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan şahıs, asker kıyafeti giydirilmiş 7-8 yaşlarındaki kız çocuğunu siyasi propaganda sahnesine çıkarıp, 'Bakın her şeyi hazır şehit olursa cebindeki bayrağı da üstüne örtülecek' diyor ve etrafındaki kalabalık kendinden geçerek bunu alkışlıyorsa, istismarcıları çok uzaklarda aramak gereksiz. Sonuçta çocuklara dönük cinsel ve her türden istismara karşı mevcut iktidar kısa ya da uzun vadeli bir çözüm projesi geliştiremez. Eğer buna gerçekten niyetleri, tıynetleri olsaydı, Ensar Vakfı vahşetini, utancını örtükleri için çocuklardan, ailelerinden ve kamuoyundan özür dileyerek işe başlardı. Bunun için öncelikle mücadelenin ve çözümün önündeki en büyük engel olan bu iktidar yapışımın aşılması gerekiyor.

'Emek, cesaret ve fedakarlığımızın sınırı olmamalı'

*8 Mart'a giderken, aynı zamanda bir toplumsal çürüme işareti olan çocuk istismarı konusunda kadın hareketi nasıl mücadele yürütmelidir?

Kadın özgürlük hareketi, eril iktidarın karşısında uzlaşmaz, tavizsiz bir mücadele yürüterek, somut sonuçlar almadan yoğunlaşmasına ara vermeyerek başarılı sonuçlar alabilir. Hepsinden önemlisi de istismara kaynaklık eden düzene ve kaynakları koruyan siyasi iktidar zihniyetine, pratiğine karşı kesintisiz bir mücadele vermek gerekiyor. Doğrudan ya da dolaylı her yanıyla politik bir sorundan bahsediyoruz. Çözüm mücadelesinin de politik, kapsamlı ve komplike olması kaçınılmaz. Tabi bu mücadelede en geniş ortaklaşma zeminini de sağlamak zorundayız. İktidarın çocuklara hesap vermek gibi bir derdi yok ama bizim var. Bu nedenle emek, cesaret ve fedakarlığımızın da sınırı olmamalı.

'Biz cezaevinde 8 Mart'a daha kitlesel gireceğiz'

*Çok sayıda kadın siyasetçi 8 Mart'ı cezaevlerinde geçirecek. Cezaevinde rehin tutulan kadınlar olarak bir planınız var mı? Hapishane duvarlarından alanlara sesinizi nasıl ulaştıracaksınız?

Ne yazık ki, biz tutuklu kadın siyasetçiler, 8 Mart'a daha kitlesel olarak gireceğiz. Geçtiğimiz yıldan bu yana sayımız epey kalabalıklaştı. Elbette bu, tamamen kötü bir durum değil. Birincisi, hapiste kadınların sayısı çoğalmışsa, kadın iradesiyle bedenini hapsetmeden baş edememişler demektir  ve bu bizler için zayıflık değil üstünlüktür. İkincisi, hapisteki kadınlar çoğalıyorsa, dışarıda da çoğalmakta olduğu anlamına gelir. Üçüncüsü, daha kitleselleştiğimiz için daha zengin ve coşkulu bir 8 Mart kutlayacağız. Yani hapiste geçireceğimiz yeni bir 8 Mart'ın taraflarıyla ilgileniyoruz. 

'Şengal'den Afrin'e bütün kadınların bizi duyacağını biliyoruz'

Ben sorularınızı cevaplarken 8 Mart programımızın tamamı çıkarılmadı ama sloganlarımızla, marşlarımızla, türkülerimizle ve hepimiz bir araya gelemediğimiz için grup grup hazırladığımız etkinlerle kutlayacağız 8 Mart'ı. Başka hapishanelerden tutsakları, alanları parlak renkleri, coşkulu zılgıtlarıyla dolduran kadın yoldaşlarımızı, analarımız ve Şengal'den Afrin'e İstanbul'dan Amed'e bütün kadınların bizleri duyacağını biliyoruz. Hep duydular ve hissettiler çünkü. Biz de dışarıda kadıların duru ve özgür nehirlerinde birlikte akarken hissedeceğiz kendimizi. Hapishane duvarları dert değil. "Kadın, yaşam, özgürlük" sesi, duvara çarpınca daha yüksek yankılanır. 

'Afrin'de kadınlar yeni bir 8 Mart tarihi yazıyor' 

*Toprağını ve kentini terk etmeyen kadınlar Kobane'de olduğu gibi tüm dünyaya kadın mücadelesinin örneklerini sunuyor. Efrîn'de direnen kadınlara nasıl bir mesajınız olur?

Bu yıl 8 Mart'ın ruhu Efrîn'de. Bir kadın kenti ve kadın direnişi tarihi yazılıyor. Bunu görmemek mümkün değil. Sadece biz değil, eril- faşist iktidar da bu gerçeği gördüğü için Efrîn'deki kadın-yaşam enerjisini, ruhunu boğmaya çalışıyor. Ama kelebek ömrü biçilen direniş, kadınların katında bir kartal gibi yükseliyor. Tüm Türkiye, Kürdistan, Ortadoğu ve dünya kadınları için onurun, umudun, özgürlüğün ve kadını köleleştiren zulüm kapılarını kapatacak gücün yükselişidir bu.  Ruhumuz, o kartallarla birlikte kanat çırpıyor.

Barin Kobane'nin, Avesta Xabur'un direnişinde sembolleşen Efrîn kadın iradesini, 8 Mart vesilesiyle bir kez dana selamlıyoruz. Kadınların yeni yaşam ve kadın, doğa, demokrasi merkezli yerinden yönetim ihtiyacına tarihsel bir cevap olan Efrîn - Kuzey Suriye halklar iradesinin kazandığına kazanacağına inanıyoruz. Kürt kadınlarının ve kendi yurdundan özgür, huzurlu yaşamaktan başka bir isteği olmayan bütün ulus ve inançlardan kadınların direnişi yeni bir 8 Mart tarihi yazıyor. 

Efrîn'i yıllar süren savaşa IŞİD- çete saldırılarına, ambargolarına, kuşatmalara rağmen, barışın, insani üretim ve paylaşımın, kardeşliğin dayanışmanın kentine dönüştüren kadınlar yenilmez. 2018, 8 Mart'ı buna tanık olacak.

'Devrimciliği sağlam kuşanmaya devam' 

*Son  olarak Türkiye'deki kadınlara mücadeleyi büyütme adına nasıl bir çağrınız olur?

Bütün kadınların gününü kutluyor ve her gün 8 Mart dayanışması, direnci ve coşkusuyla yollarının ışımasının diliyorum. Bu dileğin gerçekleşmesi için hep birlikte umudu, cesareti, zorluklara teslim olmama iradesini, kadın devrimciliğini daha sağlam kuşanmaya devam. 

Röportaj: Habibe Eren
7 Mart 2018