Yüksekdağ: Demokrasi güçleri AKP’deki bölünmeye değil Kürt sorununun çözümü temelindeki birleşmeye dikkat kesilmeli

Önceki Dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın Diken'de yayınlanan röportajı.

HDP eski eş başkanı Figen Yüksekdağ, Kasım 2016’dan beri parmaklıklar ardında. Yüksekdağ’a hapishanedeki yaşamını, eş başkan olduğu dönemi ve bugünkü siyasi dengeleri sorduk. Siyasetçi, sorularımıza avukatları aracılığıyla yanıt verdi. 

HDP’nin eş genel başkanlığı sıfatıyla tutuklandığınızdan bu yana aradan dört seçim geçti. Sizin gibi cezaevinde olan Selahattin Demirtaş zaman zaman siyasi mesajlar veriyor. Siz neden sessizsiniz? 

Sorunuz ironik bir duruma işaret ediyor. Verdiğim mesajlara karşı kamuoyu sessiz desek daha doğru olur. İktidar ve yandaş medya “Hapse attık ama hala konuşuyor” diye bana katmerli ceza kesiyor. Demokratik muhalefet alanındansa sesimin yeterince duyulmadığı yönünde bir gözlem ve kanaat var.

‘Hiç ummadıklarınız bile sesinizi duyurmuyor’

İki buçuk yıldır neredeyse ayda bir duruşmaya çıkıyor, beş saat konuşuyorum. Siyasi mücadeleyi mahkeme kürsülerinde sürdürüyorum. Tabii bir de memlekette kadın politikacı olmanın çok semeresi var. Bizim gibi kadın temsiliyetinin en zor modelini yani eş statüde başkanlığı benimsemediyseniz hiç ummadıklarınız bile bir olup “Siz eşit değilsiniz” yaftasını kafanıza vurur. Yani mesele sadece ses değil. 

‘Medya artık yönetemiyor. Seçimi sesi duyurulmayanlar kazandı’ 

Sessizliği de hafife almamak lazım. Son seçimlerde ‘sessiz olanlar’, sesi duyurulmayanlar tüm dengeleri değiştirdi. İşte tam da bu yüzden önümüzdeki dönem her türlü zorluğa rağmen sesini ve duruşunu yitirmeyenler yeni başarılar elde edecek. Medya ve algı yönetimi kulvarları da artık eskisi gibi yönetemiyor, yönetemeyecek de. 

Ayrıca Demirtaş’ın sözü ve mesajları bizim de sayılır. Onu ortak sesimiz olarak tanımlamayı daha doğru buluyorum. 

Demirtaş hakkında pek çok haber çıkıyor, sık sık kamuoyu oluşturuluyor. Unutulduğunuzu düşündüğünüz oluyor mu?

Selahattin Bey için iyi ki kamuoyu oluşturuluyor. Ancak asıl sorun memleketin bütün hapishanelerini doldurmuş siyasetçiler için hakiki ve sonuca dönük bir kamuoyu çalışması yapılması. Elbette bazı sembol isimler öne çıkabilir ama esası kaçırmamakta yarar var.  

‘Bizleri ayırmak isteyenler var… Unutulduğumu düşünmüyorum’

Bizleri ayırmak isteyenler var. “Seni seçtim” şeklinde tepeden yönlendirmeye ‘makbul olan, olmayan’ ayrımını aramıza sokmaya çalışanlar da… Bereket versin ki, böyle kesimlerin ilgisine, duyarlılığına, şefaatine mazhar olmaya ihtiyacımız yok. Bu kesim tarafından unutulursam küsmem mesela, o kesin. Halklarımızın, kadınların, gençlerin, bizi biz yapan milyonların unutmadığınıysa biliyorum. Özetle, unutulduğumu düşünmüyorum.

‘HDP’de eksiğimiz çok’

Bugün eş başkan olsaydınız, HDP’nin şu anki politikalarını siz de uygular mıydınız? 

Fark olurdu muhtemelen. Farklı algıladığım ya da uygulayacağım birçok şey var ama esasa dair olmadığı için sorun teşkil etmedi. Esas olan hem parti yönetiminin, hem de parti tabanımızın bu zorlu süreci doğru ve dirayetli göğüslediğidir. Son üç, dört yıldır yapılan HDP tasfiyeleri partiye daha kilit rol kazandırdı. Bu bir tesaadüf değil. Gittikçe büyüyen bir politik yetenektir. En acımazsız şartlarda kazanılan bir yetenek… Tabii daha işimiz var. Eksiğimiz çok. 

Öcalan, 23 Haziran’a kısa bir süre kala mektup yollayarak HDP için üçüncü yol önerisinde bulundu. Üçüncü yol bağımsız ve demokratik olan yol mu? Siz nasıl yorumlandınız? 

Üçüncü yol, HDP’nin kuruluş felsefesi ve yapısal farkıdır. Yani halklarımıza dayatılan “Ya şu kutuptansın ya da öbüründen”kısırlığına karşı durmaktır. Farkını, tutarlı demokratik karakterinden ve çoğulculuğundan alan güçlü bir alternatiftir. Bunu çıkarırsanız, HDP’den geriye fazla şey kalmaz. 

Sayın Öcalan kritik bir zamanda gönderdiği mektupta işte bu gerçeğin altını çizdi. Ancak HDP’yi başından beri Türkiye’deki klasik düzen partilerinden ayıran temel özellik de üçüncü yolu izlemesidir.

‘Bu seyreltilmiş faşizmin savaş üretmekten başka çaresi yok’ 

Bugün en iyi halimiz seyreltilmiş faşizm. Onu da ‘demokratik sistem’ diye yutturmaya çalışıyorlar. HDP de “Demokrasi yoksa yaratır, koparıp alır, mücadelesini veririz” diyor. Yani felç olan, kriz ve savaş üretmekten başka bir kabiliyeti kalmayan siyasal düzen karşısında bir çıkış, üçüncü yol için tek çıkıştır.

‘Üçüncü yol ortak vatan için hayati’

Kolay bir yol değil ama deneyimlerle de sabittir ki, kazandırır. Artık eskimiş egemen yapının belirlediği şıklardan birini seçmeyen, kaybetmeye mahkum değil. Ekmeğimizi, eşit yurttaşlık hakkımızı ve ortak vatanda birlikte yaşama olanağını bu yolla kazanabiliriz. Bu üçüncü yol ve buna bağlı demokratikleşme çizgisinin gelişmesi hayati.

‘Çözüm süreci için HDP dört yıl önceki HDP değil’

Bazı çevrelerden çözüm sürecinin tekrar başlatılacağı haberleri geliyor. HDP’lilerin yeni bir çözüm sürecine yaklaşımı ne olur? 

Eskisi gibi olmayacağı kesin. Ne HDP dört yıl önceki HDP, ne de Kürtler ve Türkiye halkları eskisi gibi. Bölgesel koşullar, iç politik faktörler çok daha kritik bir aşamaya işaret ediyor. İktidar da yeni bir çözüm süreci düşünüyorsa bile, eskisi gibi düşünemez.

AKP’nin çözüm süreci, dedikodulardan öteye gidemiyor

Yeni bir çözüm sürecinin, bütün toplumun katılım kanalları açılarak, parlamentonun rolü arttırılarak demokratik siyaset ve demokratik haklar güvence altına alınarak gerçekleşmesi mümkündür.

İmralı’daki tecrite geri dönüşsüz şekilde son verilmeli. Bir an önce memlekette iç barışın sağlanması gerekir. ‘AKP ve çözüm süreci’ söylemleri hala politik dedikodulardan öteye gidemiyor. Bu kadar hayati bir sorunun dedikodusu yapılamaz.

Ali Babacan ve Abdullah Gül’ün yeni bir parti kurması bekleniyor. AKP’nin içinden çıkan bir partinin, Kürt sorunu çözümünde nasıl bir rol oynacağını düşünüyorsunuz? 

Şimdiye dek o cepheden bir program ya da çözüm perspektifi açıklayan olmadı. Ancak onların bugüne kadarki pratiklerini de biliyoruz. 

‘Yeni partinin isimleri çözüm sürecini bitirenlerdendi’

Referansları hiç de parlak değil. AKP’nin Kürt sorunu karşısındaki inkar ve imha çizgisi bugün oluşmadı. Oluştuğu, geliştiği dönemde bu isimler işin içindeydi, başındaydı. Hepsi çözüm sürecini bitiren ekibin içindeydiler. Şimdi bizim farklı şeyler düşünebilmemiz için eskisinden farklı ve yeni söylemeler gerekiyor. Yani köklü bir zihniyet değişimine ihtiyaç var.

AKP’nin bölünmesi çözüm sürecine nasıl etki eder?

İktidar cephesinde yaşanan çözülme, bölünme ve gerileme doğrudan Kürt sorunuyla ilgili. Mevcut tutumlarını sürdürdükçe de çözülme süreçleri hızlanacak. 

‘Çözüm sürecini AKP’nin tekelinden almak şart’

Çözüm süreci tartışmalarını da AKP’nin tekelinden almak lazım. 

Bugün AKP’deki bölünmeye değil, tüm demokrasi güçlerinin Kürt sorununun çözümü temelindeki birleşmeye dikkat kesilmesi gerekir. Başat ve nihai çözüm gücü burada.

Merkeze oturacağı söylenen bu parti sizce muhalefete yarar mı? 

Türkiye’de merkezde olma iddia ve söylemi hep statükoyu sürdürme anlamına geldiği için merkez dinamik muhalefet alanına yararlı olmadı. Yeni parti olayında da ilan edilen tek hedef, AKP’nin kurucu ilkelerine geri dönmek.

‘Yeni partilerden demokratik muhalefet çıkmaz’

Hal böyleyken demokratik muhalefet yararına kayda değer bir gelişme çıkmaz. “Bu AKP’yi istemiyorsanız, size 10 yıl öncekini verelim” türü bir kısırlığa da bel bağlanamaz.  Bizler için en doğru yol merkez siyasette ne olacağını ya da olup olmayacağını beklemek yerine, hiç beklemeksizin tabanda kabaran halk inisiyatifine yönelmektir. 

Yeni oluşumların artık merkezden değil tabandan işçilerin, köylülerin, kadınların, gençlerin ve doğrudan politikaya yönetime katılması gereken kesimlerin arasından kurulması zorunludur. İhtiyacın dayattığı bu zorunluluğu kavrayan ve uygulayanlar yeni dönemin yeni politik öznesi olur.

‘Politikalarımla değil, uygulamalarımla hesaplaşıyorum’

Tutuklandıktan sonra yanlış yaptığınızı düşündüğünüz bir şey oldu mu? “Bugün olsa bu politikayı uygulamazdım” dediğiniz bir şey var mı? 

Doğrusu “Uygulamazdım” dediğim bir politika olmadı. Ama “Öyle değil de şöyle uygulasaydım” dediğim birçok şey var. Politika uygulama aşamalarındaki yetmezlikler, bütün sistemi karşına almana rağmen buna uygun donanımdaki eksiklik, kendi adıma yaşadığım en büyük sorun ve hesaplaşmadır.

‘HDP, Türkiye’ye fazla geldi’

Ülkenin içinde bulunduğu duruma göre çok ileri şeyler söyledik, yapmaya çalıştık ve  yaptık da. Zaman zaman HDP’nin Türkiye’ye fazla geldiğini düşünmüşümdür. Gerçi HDP’yi sevmeyenler de böyle düşünüyorlar, onun için bir türlü sığdıramıyorlar, sindiremiyorlar.

‘Tahliyemiz bizim değil, yargı maşalarının sorunu’ 

Bu siyasi iklimde sizin ve diğer HDP’lilerin ne zaman tahliye edileceğini düşünüyorsunuz? 

Bu konuda bir HDP’liden çok ortalama bir siyasi mahpus gibi düşünüyorum. Deneyimli ve ağır ablalar, abiler şöyle der: “Ne zaman tahliye edileceğini düşünürsen düşünmeyi bırakamazsın. Düşünmeyi bırakamazsan da yatamazsın. Ve yatamamak, tahliye olmamaktan daha büyük bir sorundur.”

Bizi buralara kapatan siyasi iktidarın meşruiyet katliamı yapan yargı maşaları düşünsün ne zaman bırakılacağımızı. Bu asıl onların sorunu. Biz nasıl olsa bir gün tahliye oluruz. O zamana kadar da “Hapis yatmak” denilen siyasi ideolojik eylemin gereklerini yerine getirmekten başka derdimiz olmaz. 

2016’dan beri tutuklusunuz. Günler nasıl geçiyor, vakit hızlı akıyor mu? 

Okuyorum, yazıyorum. Eksikliklerimi tamamlamaya çalışıyorum. Mahpusluğu verimli değerlendirmeye çalışıyorum. Sohbet hakkı kapsamında haftanın belli günlerinde kadın arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Ama F tipi gerçek bir sorun. Tecrit hali ve fiziki kısıtlanmışlık içinde yaşıyorsunuz. Buna rağmen günlük rutinimiz yoğun ve hareketli.

‘Hapishanede bize zaman yetmiyor’

“Hapishanede zaman geçmiyor” diyene de “Zaman yetmiyor”diyene de inanın.  Biz “Zaman yetmiyor” grubundanız. Son aylarda açlık grevinden dolayı ekstra bir yoğunluğumuz da vardı ama arkadaşlar sağlığına kavuştukça ortam biraz daha sakinledi. Bu arada Kandıra’daki seçilmiş kadınların ve siyasi tutsak kadınların da selam ve sevgilerini ileteyim sizin aracılığınızla.

Haftada kaç kez ziyaret ediliyorsunuz? 

Avukat, aile ve arkadaş görüşçüleriyle birlikte düşünüldüğünden sık ziyaretçim oluyor. Bazen dışarının durumu ve yoğunluğuna göre ziyaretlerde seyrelme de olabiliyor.

‘Muhalefetten sadece CHP milletvekilleri ziyarete geldi’

Sizi ziyaret eden milletvekilleri var mı? Muhalefet partilerinden sizi görmeye gelenler oldu mu, oluyor mu?  

Eşbaşkanlarımız olabildiği kadar ziyaretimize geliyor. Belli politik süreçlerin arifesinde ve sonrasında bizleri de sürece katmak ve görüş almak amacıyla geliyorlar. Vekillerimiz de geliyor. Ama bakanlık tarafından grubumuzun yüzde 90’ına ziyaret için onay verilmedi. Bu yüzden birçok arkadaşımız yanımıza gelemedi. İktidar bize tecrit içinde tecrit uyguluyor. Hoş, muhalifini hapseden tüm iktidar sahipleri sanki kendileri hiç hapse düşmeyecekmiş gibi yaşar, öyle davranır. O açıdan pek de garipsemiyorum. 

Partimizin vekilleri dışında muhalefet partilerinden sadece CHP milletvekilleri ziyaretimize geldi. Son seçim sürecinde de sanırım diyalog ihtiyacından ötürü ziyaretler oldu.

‘Son seçimde oyumuz daha fazlaydı’

24 Haziran akşamı seçim sonuçlarını izlerken, hangi duygular içerisindeydiniz, heyecanlandınız mı? 

Bizler açısından kritik bir seçimdi 24 Haziran. Bu nedenle heyecanla izledim. Heyecan ve başarma sevincini de hissettim, burukluk ve öfke de. Çünkü oy oranımızın resmi sonuçlarından daha fazla olduğunu biliyordum. 

31 Mart ve 23 Haziran seçimlerinde de haksızlığa uğrayan en önemli kesim, seçimlere damgasını vurdu. Kısmen bir ‘adalet yerini buldu’ duygusu yaşandı ama bu adaletin bir ayağı hala topal. Zira kamu vicdanı da iktidar politikaları da Doğu’ya ve Batı’ya eşit işlemiyor. 

‘Bizim altı belediyemize el kondu, aynı tepki yok’ 

Mesela İstanbul Büyükşehir Belediyesi, HDP, Kürtler ve geniş ittifakın duyarlılık ve müdahalesiyle el konmaktan kurtuldu ama bizim altı belediyemize el konması karşısında aynı inisiyatifi göremedik. Bu çelişki devam ederse Kürtler ve HDP bakımından ortak demokratik kazanımların heyecanını hissetme durumu değişir.

Röportajı yapan: Minez Bayülgen

30 Temmuz 2019

Etiketler: #figen yüksekdağ