Partimiz grup toplantımızda Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ konuşma yaptı. Yüksekdağ konuşmasına Paris'te katledilen karikatüristleri anarak başladı. Geçtiğimiz günlerde hayatını kaybeden Milletvekilimiz Murat Bozlak'ın fotoğrafının ön sıralara konulduğu gruptaki konuşmasında Yüksekdağ, Fransa halkının acısını derinden ve yürekten paylaştıklarını söyledi. Paris'te yaşanan katliamın, bir katliamlar serisi olduğuna dikkat çeken Yüksekdağ, 3 Kürt siyasetçi kadının da katillerinin halen yargı önüne çıkarılmadığını belirterek, "İki yıl boyunca Türkiye ve Fransa devletlerinin ellerindeki belgeleri açıklaması gerektiğini ve cinayetin bu şekilde aydınlatılabileceğini söyledik. AKP hükümetinin Paris katliamı ve komplolar konusunda suçu paralele atma siyasetini geliştirmeye devam ediyor. Bu katliamın aydınlatılmamasının başka sorunları doğurması kaçınılmazdı. Eğer 3 Kürt kadına yönelik katliam açığa çıkarılmış olsaydı bugün bu yaşanmayacaktı" değerlendirmesinde bulundu.

'Çağrılarımız dikkate alınmadı'

Geride bırakılan aylarda Kobanê'de, Kerkük'te, Musul'da, Rojava kantonlarında IŞİD adı verilen zihniyetin Paris'teki saldırının benzeri saldırılarla halkların bir arada yaşama iradesini teslim almaya çalıştığını belirten Yüksekdağ, bütün halkların bu faşist ve katliamcı çetelere karşı ortak mücadele yürütmesi gerektiğini söylediklerini ifade etti. IŞİD'in tüm dünya ve Türkiye için tehdit oluşturan bir saldırı odağı olduğuna dikkat çeken Yüksekdağ, "Kobanê halkı için dayanışmanın tarihsel bir görev olduğunu söyledik. Yaptığımız çağrılar dikkate alınmadı" değerlendirmesinde bulundu. Yüksekdağ, IŞİD'in saldırılarını adeta Türkiye'nin teşviki ile gerçekleştirdiğine vurgu yaptı.

'Davutoğlu'nun yaptığı iki yüzlülüktür'

"Bugün Paris'te katliamcı çeteleri kınamak için yürüyüşe katılan Davutoğlu bunların öfkeli insan topluluğu olduğunu söylüyordu. Sadece Rojava halkları bu katliamla kırımdan geçirilmedi aynı zamandan tüm dünya ve Türkiye'ye tehdit oluşturan bir canavar büyütüldü. Bugün Kobanê'deyse yarın Paris'te, Avrupa ve Türkiye kentlerinde olabileceğini gösteriyor bize. Bugün İstanbul'un göbeğinde bombalar patlatılıyorsa bu çeteye verilen siyasi destektir. Onları korumanın bir sonucu ve ifadesidir" değerlendirmesinde bulunan Yüksekdağ, 6-8 Ekim Kobanê direnişi döneminde bir çağrı yaptıklarını, sokağa çıkan halkın AKP tarafından hedef tahtasına oturtulduğunu söyledi. Yaptıları çağrıları bugünlere gelmemek için yaptıklarına vurgu yaptı. Yüksekdağ, "Ama bu söz iktidar tarafından ve egemen anlayış tarafından anlaşılmadığı gibi siyasi baskı operasyonuyla karşı karşıya kaldık. Bugün Paris'te düzenlenen yürüyüşe Davutoğlu gidiyor ve teröre karşı siyasi tavrını ifade ediyor, Sayın Davutoğlu Paris'te olursa yürüyüşe katılıyor, Türkiye'de ise yürüyenlerin üzerine polisi salıyor. Bunun adı Türkçede iki yüzlülüktür. Fransızcada nedir bilmiyorum" diye konuştu.

'Hükümetin öncelikli görevi katliamı aydınlatmaktır'

Paris katliamının 3 kadının katledilmesi ile başlayan bir süreç olduğunu vurgulayan Yüksekdağ, "Komplo ve suikast hareketi aydınlatılmadığı sürece barışın ve çözümün önünü açmaktan, katliamları durdurmaktan söz edilemez. Bunun için 3 kadının katillerini açığa çıkarmak zorundayız. Hükümetin öncelikli görevi budur. 3 arkadaşımız katledilmesine rağmen, ki bu katliam kadınlara verilmek istenen gözdağıydı buna rağmen kadınlar mücadelelerini ısrarla büyüttüler bugün Kobanê'de, Şengal'de çetelere karşı direnen kadınlar onların yoldaşlarıdır. 2 yıl önce katlettikleri 3 özgür kadın binlerce özgür kadının iradesini yeniden doğurup güçlendirmiştir" dedi.

'AKP süreçle uyumlu olmayan çizgiyi inatla sürdürüyor'

Çözüm ve müzakere sürecinin Türkiye'nin temel konusu olmaya devam ettiğine dikkat çeken Yüksekdağ, "Hükümet müzakereyi başlatmak yerine bizimle mücadele etmeye devam ediyor. Süreçle uyumlu olmayan çizgiyi inatla sürdürüyor. Bugün hala Sayın Öcalan'ın sunduğu taslak üzerinde müzakereyi başlatmadı, hala süreci zaman kazanma politikasıyla yürütmeye çalışıyor. Erteleme politikası belirgin olan hükümet yaklaşımı olarak karşımızda duruyor. Bunun karşısında Kürt sorununun çözümünü sağlayacak en temel yönelim dilin demokratikleştirilmesidir. Gerilim politikası her yerde kendini gösteriyor" ifadelerini kullandı.

'Hasta tutsaklar ölüme terk ediliyor'

6-8 Ekim olaylarında, sürecin sürdüğü mevcut durumda siyasi tutsakların bırakılması gerekirken aksine tutuklamaların arttığına vurgu yapan Yüksekdağ, hasta tutsakların ölüme terk edildiğini belirterek, Lütfü Taş'ın barış elçisi olarak geldiğini ancak tutuklanarak ölüme terk edildiğini söyledi. Yüksekdağ, "Bu memlekette öyle bir siyasi çizgi var ki; barış umudunu tutsak ediyor ve ölüme terk ediyor. Halklar sizin çözüm sürecindeki samimiyetinizi, güvenirliliğinizi görmek istiyor. İnsanların ölüme terk edilmesi gibi bir eşikten geçemiyorsanız bu halk size niye ve ne kadar güvensin? iktidarın bu yaklaşımı asla güven telkin etmiyor" değerlendirmesinde bulundu.

'Cizre olaylarını AKP'den bağımsız düşünemiyoruz'

Cizre olaylarına da değinen Yüksekdağ, provakasyonları ortadan kaldırma görevinin hükümete ait olduğunu vurgulayarak, hükümetin sorumluluğunu yerine getirmediğini kaydetti. Yüksekdağ, "Yaşanan ölümleri paralelin işi, çözüm sürecine darbe olarak niteliyorlar. Biz Cizre'deki provakasyonları AKP hükümetinden bağımsız düşünemiyoruz" diye kaydetti. Cizre'deki oyunun barış ve çözüm önündeki en büyük engel olduğunu vurgulayan Yüksekdağ, hükümetin Cizre'deki durumu çözme çabası içerisinde olmasının halkın beklentisi olduğunu ifade etti. Katliamlar içerisinde çözüm güveninin inşa edilmesinin mümkün olmadığını belirten Yüksekdağ, "Kamu güvenliğinden söz ediyorlardı. Ama ne ilginçtir ki Cizre'de gençler, halk bir süre önce kazdığı hendekleri kapattığı gün saldırı gerçekleştirildi. Bu asla tesadüf olamaz. Bu barış sürecinin darbelenmesi ve yara alması anlamına gelecektir" dedi.

'Barış dili kullanılmalıdır'

Çözüm süreci ekseninde yaşanan sorunların Cizre ile sınırlı kalmadığını vurgulayan Yüksekdağ, belediye eş başkanlarının ve siyasetçilerinin göz altına alınarak tutuklandıklarını söyledi. İktidarın baskı politikasını geliştirmeye çalıştığını belirten Yüksekdağ, "Bu sorunları da ortadan kaldırmak siyasi iktidarın sorumluluğudur. Hep bize ve Türkiye halklarına atmaktan vazgeçmeli. Çözüm dilini kullanmaya halklarımızın demokratik taleplerini eksen alan bir siyasi çizgi inşa etmeye başlamalı. Müzakere somut adımlar atılarak başlatılmasının ve barış dilinin kullanılmasını istiyoruz" şeklinde konşutu. Kamu güvenliğinin demokrasi talepleri karşısında sorumluluk üstlenerek sağlanabileceğini vurgulayan Yüksekdağ, demokratik taleplerin görmezden gelinmesiyle kamu düzeninin sağlanamayacağını sözlerine ekledi.

'Değişim ihtiyacına yanıt vermeyen çürür'

Seçim sürecine de değinen Yüksekdağ, Türkiye'nin tarihi bir dönemeçten geçtiğine dikkat çekerek, seçimlerin Türkiye halkları açısından "eskinin mi yenin mi galip geleceğine" dair önemli bir kilometre taşı olacağını ifade etti. Yüksekdağ, "Bundan 12 yıl önce dönüşümün öncüsü olma iddiası olarak yola çıkan iktidar değişim ihtiyacına yanıt vermeyecek bir felç olma durumunu yaşıyor. Eskiyen çürür, değişim ihtiyacına yanıt veremeyen çürüme süreci içerisinde girer. 2015'te değişimi tüm Türkiye halklarının desteğiyle kazanacağız. Bu inancın güçlü olmasından dolayıdır ki siyasi iktidar temsilcilerinin paçaları tutuşmuş. HDP'nin barajı aşıp aşmayacağının analizlerini yapıyorlar. Rakamlar, oranlar biçiyorlar. HDP'nin mücadele geleneğine oran biçemezsiniz. Buna sizin ne matematik ne de siyasi zekanız yetmez" eleştirilerini yöneltti.

'Sorunlu bir var olma süreci yaşıyorlar'

HDP'nin baraj diye bir sorununun bulunmadığına vurgu yapan Yüksekdağ şöyle konuştu: "İktidarın baraj sorunu var. Faşist Anayasanın baraj maddesine dayanarak kendi iktidarını korumaya çalışanlar onlar. Sorunlu bir var olma süreci yaşıyorlar, onların varlığı sorunlu. Baraja dayanarak siyasi varlığını sürdürmeye çalışmak sorundur. Baraj bizim sorunumuz değil ama bugün darbe anayasasının aşılması da partimizin görevidir, biz bunu kendi sorumluluğumuz olarak görüyoruz. Bu köhnemiş zihniyet darbeciliği aşamaz, bu değişime muktedir olamaz, tüm Türkiye halklarına karşı bu değişimi sağlama görevini üstlendik. 2015 seçimlerinde de o barajı aşarak anayasada geçen anlamını da silip ortadan kaldıracağız ve alt üst edeceğiz. O barajı yıkacağız o enkazın altında kalanlarda siyasi iktidar ve barajı savununlar olacak."

'HDP barajı aşarsa hırsızlar iktidar olmaz'

Kendilerine, "Barajı aşamazsanız ne olur" sorularının yöneltildiğini kaydeden ve "Biz de diyoruz ki; HDP barajı aşarsa ne olur? artık bu soruyu sormalıyız, artık bu soruların cevaplarını vermeye yönelmeliyiz" diyen Yüksekdağ, "Ben size ilk elden bazı cevapları vereyim HDP barajı aşarsa hırsızlar iktidar olmaz, barış olur, katliamlar karanlık cinayetler, faili meçhuller aydınlatılır, oyuncak edilen demokrasi kavramı gerçeği ile buluşur. Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu demokratik yaşamı inşa etmek olur. Ulusların, halkların, kimliklerin, inançların, bütün renklerin eşit ve bir arada yaşamı, ortak bir vatanda yaşama umudu gerçeğe dönüşür. Bunlar bizim ihtimallerimiz, bunlar uzak ihtimaller değil tersine bu ihtimal Türkiye toplumuna çok yakın bir ihtimaldir" değerlendirmesinde bulundu.

'Kendi geleceğimiz kurmak mümkün'

Birleşik mücadele içerisinde yer alan işçi-emekçi halkların kritik bir süreçten geçtiğini açlık ve işsizlikle sınandığını vurgulayan Yüksekdağ, Trabzon'da HES inşaatında yaşamını yitiren 3 işçiyi de anarak, "HES'ler hem doğayı hem de işçileri öldürüyor. Bugün sermayenin ve iktidarın politikaları hem doğayı hem de işçiyi katleden bir iklim doğurmuştur. İşçinin ve doğanın düşmanını kökten alt etmek bizim elimizde. Emeğin ve emekçinin yanında olmaya devam edeceğiz. Metal işçileri de mücadelelerini ifade etmek için grev hazırlığı içerisinde kendilerini saygı ile selamlıyoruz. İşçinin, alın teri ile kazananların Türkiye'deki siyasetin gerçek galibi olması için mücadele yürüteceğiz. Bu karanlık günlerden çıkıp kendi geleceğimizi kurmak mümkündür" diye kaydetti.

14.01.2015