Yüksekdağ: Her otoriter rejim bir şiirden korkacak kadar zayıftır

Önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın Evrensel'e verdiği röportaj:

Türkiye’de siyasetin gündemi oldukça sıcak. Resmi olarak seçim takvimi açıklanmasa da memleket çoktan seçim sathı mailinde. Yaz mevsimini arkada bırakıp güzün ikinci ayına girerken, bu sürece festivaller ve konserlerin yasaklanması damgasını vurdu. Tek yasak konserlere ve festivallere değildi. Takvim yaprakları 8 Eylül’ü gösterdiğinde HDP’nin Önceki Dönem Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın “Yıkılacak Duvarlar” adlı şiir kitabı hakkında toplatma ve imha kararı verildi. Antalya 5.Sulh Ceza Mahkemesinin kararı gereğince kitap imha edilecek. Türkiye’de kitapların imha edilmesi 12 Eylül askeri darbesi ve sonrasında yapılan bir uygulamaydı! 4 Kasım 2016’dan beri Kocaeli Kandıra 1 No’lu F Tipi Cezaevinde tutsak olan Figen Yüksekdağ sorularımızı avukatları aracılığıyla yanıtladı. “Her otoriter rejim bir şiire kızacak, bir şiirden korkacak kadar zayıftır” diyen Yüksekdağ, “Yasaklama kararına kadar, şiire ara vermiştim, yeni kitap düşüncem de yoktu. Tabii böyle yasaklarla inadımı uyandırıp tekrar yazmaya sevk ediyorlar. Kendime şair demiyorum ama bunlar insanı zorla şair ederler” ifadelerini kullandı. Yüksekdağ’ın sorularımıza yanıtları şöyle:

Yıkılacak Duvarlar adlı şiir kitabınız Antalya 5. Sulh Ceza Mahkemesi tarafından yasaklandı. Kitap toplatıldı, el konulan nüshaların imhasına karar verildi. Gerekçe de “Bulutlu Başım” isimli şiiriniz. Kitabınız, Dünya ve Türkiye tarihinde yasaklanan kaçıncı kitap bilmiyorum. Ama kitabı yasaklanmış yazarlar arasına girmenin size ne hissettirdiğini merak ediyorum.

İlk duyduğumda öfkelendim ve hayret ettim (Niye ediyorsam). Ama sonra memlekette olanlarla birlikte düşününce “Bunu da yaparlar tabii” dedim. Zulümlere, baskılara, yasaklara doymayan, her gün kendini aşıp akıl ve tahammül sınırlarına saldıran bir siyasi yönetim var. Kendi varlığı dışında hiçbir ideolojik, politik varlığı kabul etmiyor. Bu nedenle etik, estetik anlamda yok oluyor. Değer üretemeyen, toplumun üzerinde yükseldiği insancıl değerleri tüketen, kurumuş salt katı ideolojik kabuğu kalmış bir iktidarla yüz yüzeyiz. Dinci- muhafazakar- milliyetçi kabuk altında her türlü yozluk serbest. Ayrıca o da kabuk da gün geçtikçe çatırdıyor. 20 yıldır ülkeyi kuşatan gerici faşist zihniyet, kendi karanlığını, sığlığını yüzüne vuran her şeye düşman. Şarkıya, şiire, resme, filme ve halkların çok uzaktan gelip çok uzağa giden çoğul kültürüne... Bilhassa topluma enjekte ettikleri gerici faşist ideolojik aşının tutmadığından, kültürel iktidar olamadıklarından yakındıklarından bakarsak bu alanda topluma birazcık dokunan her üretime amansız düşman kesiliyorlar. Benim kitabım da bu düşmanlıktan payına düşeni aldı. Nasıl bir histeri seviyesine geldiyse, 6 yıldır tutsak ettikleri, her sözümüze, siyasi faaliyetimize ceza kestikleri yetmedi, şimdi de kitabımıza, şiirlerimize, öykümüze çullandılar. Saldırıları yükseldikçe seviyeleri düşüyor. Bunu düşündükçe çok da kızamadım diyebilirim. Her otoriter rejim aslında bu kadar çaresizdir. Bir şiire kızacak, bir şiirden korkacak kadar zayıftır.

Yıkılacak Duvarlar yasaklanan kaçıncı kitap bilmiyorum. Ama bu iktidar, zihniyet yerinde durdukça son kitap olmaz. Bizim için yıkılacak duvarlar varsa, onlar içinde de daima “yakılacak kitaplar” olur. Yasaklama kararına kadar, şiire ara vermiştim, yeni kitap düşüncem de yoktu. Tabii böyle yasaklarla inadımı uyandırıp tekrar yazmaya sevk ediyorlar. Kendime şair demiyorum ama bunlar insanı zorla şair ederler.

"BENİM KİTAP KARABORSAYA DÜŞÜNCE HEPTEN KIYMETE BİNDİ :)"

Bir de kitabınızın toplatılması ve imha edilmesi/edilecek olması var. Kitapların imhası ya da yakılması… Bu çok simgesel. Kitaplara bu muamele sizde neyi çağrıştırıyor?

Kitap yakma olayını tarihte en çok Orta Çağ engizisyon uygulamalarında ve Nazi faşizminden hatırlarız. Ne yazık ki Türkiye’de de özellikle ’80 darbesi günlerinde, sıkıyönetim mahkemesi kararlarıyla milyonlarca kitap yakıldı. ’90’lar da bu yanıyla pek farklı sayılmaz. Kitap imha kararları o yıllardan beri yakılarak uygulanıyor. Arada “Bari geri dönüşüme” gönderseler diye düşünüp, sonra dilimi ısırıyorum. Neleri düşünür hale geldik ama getirenler utanmıyor. Kitap yasak-imha kararı verilmesinden hemen sonra 12 Eylül darbe yıl dönümüydü. Yine utanmadan meydanlara çıkıp ne kadar sivil demokratik ve darbe karşıtı olduklarını bağıra bağıra anlattılar. Aynı zamanlarda ben 6 yıldır tutuklu olduğumuzu siyasi darbe duruşmasında, yine bir darbecilik geleneği olan kitap imha kararını öğreniyorum.

Siyasi sözümüzü, düşüncemizi hapsederek yok edemeyeceklerini anlayınca, acısını kitabımızı imha ederek çıkarıyorlar galiba. Siyasi kimliğimden ötürü kitabım da hedef oldu. Aynı zamanda halkların, kadınların, Kürtlerin, sosyalistlerin, devrimci gençlerin sıra dışı bir dönem hakikatini de hedeflediler. Zira şiirler acısıyla, öfkesiyle, umuduyla, inadıyla, sevgisiyle o hakikate ayna tutuyordu. Çok güzel değildi ama çok gerçekti. Dertleri de bu zaten. “Koskoca devletin” mahkemesi 21. yüzyılda gariban bir şiir kitabıyla uğraştığı için asıl trajediyi o yaşıyor. Bizim yaşadığımız en fazlasından mahrumiyet olur. Mesela kitap artık kitapçılarda satılmayacak, kamuya açık yerlerde bulundurulmayacak, okunamayacak. Şiirlerden mahrum kalanlar bir şey kaybetmez ama özgürlükler alanı bakımından ciddi bir saldırı var ortada. Bu arada bulunduğum cezaevinde geçen hafta kitabı toplamak için kapılara geldiler. Kitap alımı kayıtlı olduğu için kimde varsa girip alabiliyorlar. Hapishanelerde her kitap çok kıymetli ama benimki karaborsaya düşünce hepten kıymete bindi :) Artık ne diyebilirim ki; tarih boyunca hiçbir kitap yasaklanarak, imha edilerek yok olmamış; ama kitap yakan, imha eden sayısız tiran yok olup gitmiş. Şiirlerin, romanların, şarkıların ve her sanat ürününün kaynağı bilincimiz, ruhumuz, hareketimizdir. Bunlar da tek tek kitaplara sığmaz, yok edilemez. Her budalaca saldırı karşısında yeniden üretilir. Kitaplara yönelik böylesi bir muamele bana daha çok yeniden üretimi çağrıştırıyor.

"EŞREF SAATİNE GÖRE YARGIYI KULLANIYOR"

Aslında ilginç bulunması gereken bir nokta da şurası: Kitabınız çıkalı tam 2 sene oldu. Yargı 2 sene sonra kitabın ‘terör örgütü propagandası’ yaptığına hükmetti. 2 yıl boyunca ‘terör örgütü propagandası’ yapılmasına neden izin verilmiş olabilir? Ya da diğer bir deyişle yasak neden şimdi geldi?

Doğrusu yasak kararının neden 2 yıl sonra geldiği konusunda fikir yürütmekte zorlanıyorum. İnsanın fikri firar ediyor bazı durumlarda. Yasak, sansür işine bakan yetkililer kitabı daha önce okumadılar, okudularsa da geç anladılar herhalde. Gerçi epeyce söz ve hareketimizin suç olduğuna sonradan karar veriyorlar biliyorsunuz. Hâlâ 7-8 yıl önceki konuşmalarımdan dolayı “terör örgütü propagandası” davaları açıyorlar. Geçen hafta 9 yıl boyunca ses etmedikleri Twitter paylaşımından dava açıtlar mesela. 2 yıldır da yine 8 yıl önce gelişen ve o dönemden 2020’ye kadar ifade vermediğimiz, yargılanmadığımız Kobanê olayları nedeniyle tutukluyuz. Siyasi iktidar kendi eşref saatine, takvimine, ihtiyaçlarına göre hukuku, yargıyı tepe tepe kullanıyor. Gündem belirlemek, manipülasyon ve algı yönetimi geliştirmek için bu taktiği çok kullanır oldular. Bu da çaresizlikten doğan kuralsızlık, tutarsızlık haline geldi.

"CEMAAT VE TARİKATLARIN İSTEKLERİ BUNU GEREKTİRİYOR"

Mayıs ayından itibaren çok sayıda konser, festival yasaklandı. Bu yasak kararlarına sizin şiir kitabınız da eklendi. Son dönemlerde artan bu yasaklarla ilgili değerlendirmeniz nedir?

Son yıllarda Türkiye’de sokak hareketi kendini ezdirmemekle, geri çekilmemekle birlikte, belli bir sınırın ötesine de geçemiyor. Ama baskı ve hak gasplarının yarattığı tepki ve daralma toplumu nefes alamaz hale getirdi. Başta kadınlar ve gençler gelmek üzere toplumun, nefeslenebileceği alanlara yöneliyor. Buralarda tek nefeslikte olsa özgürlüğün, güvenliğin, neşesinin ve sosyal dayanışmanın enerjisini almak istiyor. Festivaller, konserler, kültür-sanat etkinlikleri bunun en bilinen yolu.

Siyasi iktidar kendi otoriter, ceberut varlığının devam için bu yolu kesiyor aslında. Öyle yoğun bir baskı düzenine geçildi ki tek nefeslik özgürlüğe, insanların kendini ifade edebileceği sosyal, sanatsal kıpırtılara bile tahammülleri yok. Sisteme yaydıkları ve yerleştirmek istedikleri gericiliğin inşası; en yakın iktidar ortağı cemaat ve tarikatların istekleri bunu gerektiriyor. Saldırı, yasak çıtasının bu kadar düşürülmüş olması, yönetici elitin epeyce sıkıştığını da gösteriyor. Halkların doğrudan emek ve politik özgürlük talepleri için bir araya gelişine tepkiden, sadece şarkı söylemek, dans etmek için bir araya gelişine tepki aşamasındalar şimdi. Bundaki dolaylı siyasallığı görerek yasaklıyorlar ama böylece daha da siyasallaştırıyorlar. Bir iktidarın yönetemedikleriyle faşist cebelleşme hali... Onlar bu noktadan sonra artık çıkışı bulamazlar. Ama birlikte durmakta, yaşam ve insani gelişim haklarını savunmakta ısrar edenler, bu yasaklar arasından da kendine çok yol bulur.

"SEÇİMLER DEĞİŞİM VE KAZANIM MÜCADELESİNİN ÖNÜNÜ AÇACAK"

Bianet’e verdiğiniz söyleşide cezaevini, “Siyasi yürüyüşümüzün bedeller kulvarındaki bir durak” olarak tanımlıyordunuz. AYM’nin de 1.5 ay önce seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakkınızın ihlal edildiğine ilişkin hükmü de yaklaşan seçimler de bir yanda; bu durak ne zaman aşılacak?

Cezaevi hiçbir zaman politik mücadelemizde pasifçe beklediğimiz bir durak olmadı. Göze aldığımız ve kaçınılmazlığının bilincinde olduğumuz içindir ki hiçbir zaman da dramatize etmedik. Ama biz dahil bütün siyasi tutsaklar ve halklarımız yönünden yeni bir çıkışın eşiğine geldiğimiz aşikar. Toplumun çoğunluğunda uzun siyasi kışın yarattığı yorgunluk, karamsarlık dağıldı ve bunu çoğu kesim kendinde ve etrafında görüyor. Değişim umudu ve iradesi politik öznelerle birlikte halkta da gelişiyor. Siyasi iktidar son ana kadar baskı, saldırı, ceza, yasak tavrında ısrar ederek bu değişim dalgasına direnecektir. Bu dönemde bizleri özgürleştirecek olan, mahkeme kararları ya da iktidarın taktik seçim hamleleri değildir. Değişim hareketinin bir sonucu, kazanımı olarak, bizler için de, ezilen kadınlar, emekçiler, halklarla birlikte özgürlük kapıları açılacaktır. Siyasi darbeyle tutsak edildik, siyasi özgürlüklerin kazanılmasıyla biz de sizlerin ve halkımızın yanında yerimizi alırız. Yaklaşan seçimler de bu değişim ve kazanım mücadelesinin önünü açtığı kadar işlevli ve başarılı olacaktır.

Röportaj: Şerif Karataş

2 Ekim 2022