HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, HDP grup toplantısında konuştu. Yüksekdağ, tarihte bırakılanların sadece halkların değişim yolculuğu olmadığını katliamlarla dolu olduğunu kaydetti. Yüksekdağ, Temmuz ayında Alevilere yönelik katliamlara dikkat çekerek Sivas ve Çorum'da katledilen Alevi yurttaşların önünde saygıyla eğildiğini kaydetti.

Yüksekdağ, katliamları gerçekleştiren güçlerin ödüllendirildiğine işaret ederek, "Katliamı yapan güçlerin yanında duran onların avukatı olan isimler sonraki süreçte siyasette etkin isimler oldu. Türkiye devletini yöneten ve bu katliamlar çizgisi ile uzlaşan bir siyaseti sürdürdüler. Sivas davası 'zaman aşımı' adı altında cezasızlık politikası ile örtülmeye çalışılırken, bunu yapanlar özgürleştirildiler. Avukat Hayati Yazıcı, AKP döneminde bakan yapıldı. Zayit Aslan, Tokat milletvekili oldu. Hüsnü Tuna, AKP Konya milletvekili oldu. " dedi.

"Önemli bir eşiğe geldik. Bunu oluşturan gündemlerden birisi de Cumhurbaşkanlığı seçimleridir. Türkiye'de hiçbir siyasi gündem kendisinden ibaret sayılmıyor" diyen Yüksekdağ, halkların geleceğini tayin eden bir gündem ile yüz yüze olduklarını ve Türkiye'nin demokratik değişiminin ve geleceğinin tartışıldığını söyledi. Yüksekdağ, demokratik gelecek veya statükonun devamı yönünde tercih yapılacağını, iki çizginin olduğunu bunlardan birini statükoyu savunan diğerinin ise halkların değişim isteğini savunan siyasi çizgi olduğunu söyledi. HDP'nin ikinci çizgiyi temsil ettiğini kaydeden Yüksekdağ, "Sayın Demirtaş, ezilen Türkiye ve Kürdistan halklarının değişim mücadelesinde gelişmiş bir seçenektir. Demirtaş sadece isminden ve kendinden ibaret değildir. Her bir aday bir eğilimin temsilcisidir. Siyasi seferberliğimiz ile kendimizi ortaya koyduk. Türkiye halklarının açığa çıkardığı değişim iradesi bu memleketi dönüştürecek asıl güçtür" ifadesini kullandı.

Yüksekdağ, Erdoğan'ın kendi geleceğine yönelik adımlarla ilgilendiğini ve statükocu devlet tarzını gerileten adımlar atmadığını belirtti. Yüksekdağ, Erdoğan'ın tek adamlık üzerinden başkanlık veya yarı başkanlık sistemini Cumhurbaşkanlığı seçiminin temel politikası yaptığını söyledi. Yüksekdağ, Erdoğan'ın halkların değişim isteğine yönelik bir şey söyleyemediğini kaydetti. Yüksekdağ, "Böyle bir iddia ve duruş üzerinden Türkiye halkları ne kazanabilir. Demokrasi, özgürlük kazanamaz. Cumhurbaşkanlığı ve onun sonrasında yaşanacak gelişmeler Türkiye halklarının geleceğini oluşturamaz. Biz alanlardan gelen talepleri öne çıkaran bir özgürlük programının gerçek alternatif olacağını biliyoruz. Başkanlık sistemi ve diktatörlük hayalleri ve rüyaları ile Türkiye halklarına verilecek gerçek hiçbir şey yoktur. Başbakan Başkanlık sistemi hayali görüyor ama Türkiye'de demokratik sistem işletilebiliyor mu? Halen yüzde 10 barajı garabeti ile uğraşıyoruz" ifadesini kullandı.

Yüksekdağ, demokratik siyasetin olmadığı yerde başkanlık ve yarı başkanlık hayalinde olanlara "Diktatörlük sevdasındasınız" diyeceklerini ve bunun yanlış bir hesap olduğunu kaydetti. Yüksekdağ, "Halkın üzerinde kurulacak yeni bir suntaya ihtiyacı yok. Halkın katı devletçi otoriter anlayışın pekiştirilmesine ihtiyacı yok. Halkın daha fazla özgürlüğe ihtiyacı var" diye konuştu. Yüksekdağ, konuşmasında şunları kaydetti: "Özgürlük ve demokrasi güçlerinin gerçek alternatifi Selahattin Demirtaş ve onun temsil ettiği siyasi çizgidir. Demirtaş sadece HDP'nin desteklediği bir aday olmaktan çıkmıştır, Türkiye'de çok önemli bir özgürlük ve demokrasi bileşenleri kapsayan düzeye gelmiş durumdadır. Bu güç daha da büyüyecek. Çünkü güneşi balçıkla sıvayamazsınız. Halkın gerçek temsilcilerini çeşitli karalamalar veya saldırılarla hak ettikleri zeminden koparamazsınız."

Yüksekdağ, eşit olmayan bir yarış içinde olunduğunu ve Erdoğan'ın devlet olanaklarını kullandığını söyledi. Yüksekdağ, Başbakan Erdoğan'ın kabul edilmez bir rahatlığa sahip olduğunu vurgulayarak, "Basın ve medya kanallarının hükümet ve iktidar lehine bir aday için çalıştığına en fazla tanık olduğumuz dönemi yaşıyoruz. TRT adeta Erdoğan'ın kanalı gibi çalışıyor. Bu kurumun adı TRT mi? Tayyip Bey'in Radyo Televizyon Kurumu mu? Hangisi? Bu yanlı yayın politikası derhal terk edilmelidir. Devlete bağlı yayın kurumlarının fırsat eşitliği temelinde yayıncılık politikasını yürütmelidirler" ifadesini kullandı. Yüksekdağ, Erdoğan'ın her şeyi kendisine hak gördüğünü kaydederek, açılış adı altında yapılan propaganda faaliyetlerinin sonlandırılması gerektiğini vurguladı.

Yüksekdağ, "Bizim gibi halkının kuruş kuruş yaptığı bağışlarla yürüttüğü gibi çalışma yürütsün. Biz onların olanaklarına sahip değiliz. İhsanoğlu ve onu destekleyenler bakımından da aynı eşitliksizlik durumu ile karşı karşıyayız. HDP, anti-demokratik kısıtlamalar nedeniyle hazine yardımı hakkından yararlanamıyor. Bu durumda karşımızdaki adaylar gerçek anlamda halkın ve onun kaynaklarına dayanan bir çizginin adayları mıdır? Karışımızdaki adaylar hazine adayıdır. Halkın adayını soruyorsanız Demirtaş'tır" diye konuştu.

Halklara kendi adayına sahip çıkma çağrısı yapan Yüksekdağ, halkların geleceklerini ellerine alacağını söyledi. Önümüzdeki günlerdeki en önemli gelişmelerden birinin de "Çözüm Süreci" olduğunu kaydeden Yüksekdağ, "AKP bugüne kadar hükümet olmaktan kaçtı. Artık kaçacak yeri kalmadı ve bir duvara dayandı. İşte sınırda çıkarılan çerçeve yasa ile yaşadığı tıkanmayı aşma yoluna gitti. Bu yasa başta Kürt halkı olmak üzere barış için çaba yürüten halkların ulaştığı mücadelenin payı var. Yasayı olumlu görmekle birlikte halklarımızın elde ettiği bir kazanım olarak görüyoruz. Elbette her şey bunun içine sığmaz. Bugüne kadar oluşturdukları hiçbir sınırlı yasa kanayan yaraya çare olmadı. Bugün de elbet tarihsel bir adım ile müzakere süreci ilan edilmiş oldu. Ancak bu çerçeve içine ve bunun içinde tanımlanan yaklaşıma sığmayacak kadar kapsamlı bir sorundur Türkiye'de barışın sağlanması" dedi.

Yüksekdağ, atılması gereken acil adımların temel sorun olarak ortada durmaya devam ettiğini kaydederek, bunlardan birisinin ise cezaevlerinde bulunan siyasi tutsakların özgürlüğüne kavuşması olduğunu kaydetti. Yüksekdağ, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Türkiye'de çok önemli bir siyasi dinamik tutsak ediliyor. Siyasi tutsaklar özgürleştirilmeden, başta Sayın Abdullah Öcalan olmak üzere Türkiye'nin siyasi birikiminin siyasete katılım kararlılığının önü açılmadan Türkiye'nin özgürleşmesi ve baskıcı rejimden kurtulması mümkün değildir. Özgürlük sorununu çözmek istiyorsanız bunun en belirginleştiği yerde de irade göstermek zorundasınız. Siyasi tutsakların özgürleşmesinin önünü açmak zorundasınız."

Hasta tutsakların durumuna da dikkat çeken Yüksekdağ, "Artık cenazeler cezaevlerinden çıkmamalı. Türkiye halklarının beklemeye tahammülü yok. Artık Türk anneleri ağlamıyor. Asker cenazeleri gelmiyor. Erdoğan halen kendisine sunulan bu fırsatı siyasi koz olarak kullanmaya devam ediyor. Kürt halkı da 'Bende artık kendi evlatlarımın cenazesini taşımak istemiyorum' diyor. Bu isyan ve talep siyasi iktidar tarafından tam da bugün duyulmadığı durumda gerçek anlamda barışın önünün açılacağından söz etmek artık çok zor hale gelecektir. AKP hükümeti halen şansını zorluyor" dedi.

Yüksekdağ, sürecin sağlıklı ilerleyebilmesi için bazı hayati adımların atılması gerektiğine işaret ederek, "TMK'nın lağvedilmesi gerekiyor. TCK'daki anti demokratik ve faşist rejimlerden devşirilerek yapılmış düzenlemelerin çıkarılması gerekiyor. Bu süreç içinde onlarca ve yüzlerce gencin katledilmesine yol açan PSVK'nın kaldırılması ya da değiştirilmesi gerekiyor. Barıştan bahseden onca cana mal olmasına rağmen halen karakol ve kalekol yapımlarını sürdürüyor. Savaş döneminde oluşturulan militarist yapılar halen kan kusuyor. Daha iki gün önce korucular tarafından gerçekleştirilen katliam yaşandı. Koruculuk kurumu dağıtılmalıdır. Köye dönüşlerin başlatılması için bölgenin silahsızlanmadan ve askeri politikalardan arındırılması gerekiyor. Bu konuda siyasi iktidara rol düşüyor. Gerillaya sürekli silah bırakma çağrısı yapıyorlar. Çözüm sürecini hükümet esas olarak böyle tanımlıyor. Oysa karşımızda siyasi ve sosyal sorun var. İki taraflı silahların bırakılması bu siyasi sorunun çözümünün bir parçasıdır. Taraflardan birisine bu çağrı yapılırken, taraflardan diğeri sonuna kadar silah kullanmaya devam ediyor" dedi.

Yüksekdağ, silahla arasına en fazla mesafe koyması gerekenin devlet ve AKP hükümeti olduğuna işaret etti. Yüksekdağ, bir başka önemli konunun ise anadil olduğunu vurguladı. Yüksekdağ, "Anadilde eğitim hakkı oyalamalar ile ertelenemeyecek kadar gerçek bir insan hakkıdır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi hakkı ile anadilde eğitim hakkının güvence altına alınması gerekir. Tek dil, tek millet söylemine besmele edinen bütün güçler bu hakkın önünde uzun süre duramayacaklarını bilmek zorunlar" ifadesini kullandı.

Yüksekdağ, bundan sonraki sürecin "Çerçeve yasa"nın altını dolduran büyük bir mücadeleyi gerekli kıldığını söyleyerek, haklarını yasal güvence altına alma mücadelesini sürdüreceklerini söyledi. Yüksekdağ, Türkiye halklarının eşitlik mücadelesine katılma ve süreci sahiplenme çağrısı yaptı. Meclis'te görüşülen "Torba Yasa"ya vurgu yapan Yüksekdağ, "Torba yasada kaşıkla verilen haklar kepçelerle geri alınıyor. Sermayenin önünü sınırsızca açan ve çalışma koşullarını vahşi kapitalizmin hizmetine veren düzenlemeler yapıldı" dedi. Yüksekdağ, AKP'nin işçilerin daha fazla ölümüne yol açan bir sistemin pekiştirilmesine yol açtığına işaret etti. Yüksekdağ, AKP hükümetinin suçlarını torbalara yerleştirdiği maddeler ile kaybettiremeyeceğini söyledi. Yüksekdağ, Soma'ya ilişkin görüntülerin katliamın günler öncesinden geliyorum dediğini kaydetti. Yüksekdağ, AKP hükümeti döneminde 14 bin 368 işçinin yaşamını yitirdiğini söyledi. Yüksekdağ, AKP'nin yaşam ve insan odaklı bir siyasi parti olmadığını kaydetti.

Yüksekdağ, kadınların da koruma altında iken katliama uğradığını buna karşın hükümetin ise geleneksel yaklaşımla yetindiğini vurguladı. Yüksekdağ, "Kadın kırımı düzeyine gelindiyse bunda AKP'nin kadın düşmanı politikalarının tartışmasız yeri vardır. Kadın cinayetlerinin durdurulacağı söyleniyor ancak barınma evleri yapılmıyor. Siyasi iktidar kadının evinden çıkmasını istemiyor. Barınma evleri bundan dolayı yapılmıyor. Siyasi iktidar kadınlara 'dayak yesen de evinden çıkma' diyor. Bunun karşısında kadın özgürlük mücadelesinin kazandığı haklar çok önemli yerde duruyor. HDP bir kadın partisi olarak özgürlük mücadelesinde de onun önünde yer almaya devam edecek" dedi.

Yüksekdağ, "Bugüne kadar Gezi anneleri ve Roboski annelerini birbirlerinden uzaklaştırdılar. Kadınların ve annelerimizin bu süreç içinde öncü rolü üstleneceklerine inanıyoruz. Yine Amed'de valilik önünde barış için anneler oturma eylemi gerçekleştiriyor. Daha düne kadar çocukları gerillaya katılan ailelerin Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi önünde oturan annelerini gören duyan yayın kuruluşları barış annelerinin valilik önündeki eylemlerini duymuyor. Bu adaletsizliğin en tipik örneğidir. Gerçeği arıyorsanız Diyarbakır Valiliği önündeki annelere, Gezi ve Roboski annelerini birleşmesine bakacaksınız. Orada yalan yoktur" ifadesini kullandı.

IŞİD'in Kobanî'ye yönelik yaptığı saldırıları hatırlatan Yüksekdağ, Rojava halkının 2 yıldır direndiğini ve bugün en kritik aşamaya gelindiğini vurgularken, Kobanî'de direnenlerin bütün Ortadoğu halkların için direndiğini söyledi. Yüksekdağ, "Siyasi iktidar devrimi boğmak için IŞİD çetelerini silahlandırdı ve destekledi. Türkiye hükümeti bu destek ile tarih karşısında ağır bir yükün ve sorumluluğun altına girmiştir" dedi. Yüksekdağ, Türkiye'nin halen IŞİD'in elinde bulunan konsolosluk çalışanlarını kurtaramadığını ve kendi yurttaşlarını rehin alanları kendi hastanelerinde beslemeye devam ettiğini kaydetti.

Yüksekdağ, yarın Kobanî için Suruç'ta direnen halk ile birlikte olacaklarını söylerken, herkesi Kobanî'ye destek vermeye çağırdı.

08.07.2014