Yüksekdağ: Şu an seçimle iktidarda kalacağına inanan bir iktidar yok karşımızda

Cezaevinde tutulan Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ'ın Özgürüz'e verdiği röportaj:

Eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ #ÖZGÜRÜZ’e gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Yüksekdağ,yılbaşında bağlama, erbane ve bendir çalacağını söyledi.

Halkların Demokratik Partisi eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ avukatları aracılığı ile tutuklu bulunduğu Kandıra F Tipi Kapalı Cezaevi’nden #ÖZGÜRÜZ’ün sorularını yanıtladı. Yüksekdağ gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunurken adeta bizi de cezaevi koğuşunda kısa bir gezintiye çıkardı. Yüksekdağ’a, Yılbaşı kutlamalarının yanı sıra cezaevinde geçirdiği 24 saati, Man Adası belgeleri, Zarrab Davası, cezaevi koşullarını, HDP kongresi ve olası erken seçim iddialarını sorduk.

-Tutuklu bir milletvekilisiniz. Seçmenlerinizden uzak bir şekilde 1 yılı aşkın bir süredir cezaevinde tutuluorsunuz, vekilliğiniz düşürüldü. Figen Yüksekdağ cezaevinde 1 gününü nasıl geçiriyor?

“Oldukça yoğun ve hızlı geçiyor” dediğimde “nasıl yani?” diyorlar genellikle. Cezaevi ile yoğunluk ve hız kavramlarını yan yana getirmek alışıldık bir algı değil genellikle. Hapishaneler, insanların zamanın ağırlığı altında ezildiği mekânlar olarak tanınıyor ve yaşanıyor. Hoş zaten hapsedenler de insanlar ezilsin, ceza çeksin istiyor. Bu amaç ve sonuç, bazı insanlar için geçerli değil tabi. Ben de kıyısından, köşesinden insanlar grubuna giriyorum.

Devrimci, sosyalist, yurtsever kimliğinden dolayı hayatta paylarına düşen zamanın en kıymetli bölümünü cezaevlerinde geçiren binlerce tutuklu ve hükümlü var. Gazeteciler, insan hakları savunucuları, basit bir sosyal medya paylaşımında bulunanlar, hatta tek görevleri bütün bu kesimleri hukuki alanda savunmak olan avukatlar var hapiste. Bütün bunları düşünüp kendimle kıyasladığımda 14 aylık tutukluluk göz açıp kapatma zamanı sayılır. Kişisel olarak dönüp baktığımda “ne kadar da yattım” diyemiyorum bu yüzden.

“Bir yılımın konuşmaya da anlatmaya da değmeyeceğini hissediyorum”

Bizimle ilgili asıl mesele siyaset yapma özgürlüğünün ve halk iradesinin şahsımızda tutsak edilmesi. Hiçbir haksız tutuklama kabul edilemez ama bu tutuklamanın hapsetmenin ötesinde bir durum. İfade ve muhalefet hakkının temelden katledilmesi hareketi daha çok. Bizim tek derdimiz, esaslı gündemimiz de bu. Bu nedenle “cezaevini anlat” dediklerinde kendi adıma biraz da ar ediyorum, daralıyorum doğrusu. Daha bugün bir siyasi tutsaktan mektup aldım. Kendini tanıtırken 25 yıldır mahpus olduğunu hikâyesinin alelade bir parçası gibi söylüyordu. 22 yıldır yatanlar var. 27 yıldır mahpus yatıp dışarı çıktığında neler yapacağını anlatan insanlar var mesela. Bazen bu kadar uzun zaman içinde fizik kanunlarını atlatarak boyut değiştirmiş olabileceklerini düşünüyorum. Yani benim bir günümün de bir yılımın da konuşmaya anlatmaya değmeyeceğini hissediyorum. Sizin sorunuzda sorun yok aslında ama memleket sorunlu. Dünyanın pek çok ülkesinde suçu ne olursa olsun, 30 yıl hapis yatan insan vardır. Varsa o ülke sosyolojik, patolojik, politik, psikolojik ve bilmem kaç açıdan incelenir. Türkiye’de meşru bir suç tanımı ve kanıtı olmayan insanlar 30 yıl hapsediliyor; yetmiyor cezaevlerinin insanlık dışı koşulları, baskısı, işkencesi karşısında yaşam mücadelesi veriyor. Ve yine dünyanın çok az ülkesinde seçilmiş halk temsilcileri, görevlileri siyaset yapmak yerine, cezaevinde nasıl geçirdiklerini anlatmak zorunda bırakılıyor.

“Kitap okuyorum, spor ve el işi yapıyorum”

Nereden nereye geldik. Ama bir siyasetçiye soru sorduğunuzu dikkate alırsak sonucu tahmin etmeniz gerekirdi. Bu arada kısaca günümü nasıl geçirdiğimi özetleyeyim: Mahpusun birinci ödevi okumak, bende bolca onu yapıyorum. İkinci değişmez spor. Bunu da ihmal etmiyorum. Siyasi kadınlarla bir arada olunca akşam sabah siyaset konuşuyorum. Bazen daha kapsamlı tartışmalar da yapıyorum.  Ayrıca yazı çalışmaları var.  Mesajlar, talep edilen bazı yazılar ve benzeri… Ama sık gerekli olduğu için günlük faaliyetimde kayda değer yer tutmuyor. Başkaca çalışmalar için not alıyorum. Görüş trafiği de günlük etkinliklerden biri aslında. Avukat, aile derken, az yer tutmuyor. Günün bir kısmında da el işi yapıyorum.  Ya da müzikle uğraşıyorum. Ve o gün çabuk bitiyor. Şair “haftalar ellerimde ufalanıyor” demiş ya, biz burada günü ucundan tutar tutmaz kayıp gidiyor. Hapishane özdeyişine dönüşmüş bir laf vardır: “mahpuslukta günler çabuk, yıllar ağır geçer” diyor. Belki de daha yılları saymadığımdan günlerle ilgili böyle peşin konuşuyorum. Sonuçta zaman algısı ne olursa olsun, hayat ve mücadele her mekanda her türlü devam ediyor.

” Yeni yıl yeni zaman bizlerin elinde ve eyleminde doğacaktır”

-Siyasi gündemin hareketliliği ile boğuştuğumuz bugünlerde gündeme ilişkin sorularımız elbette olacak. Ama bunlara geçmeden önce biraz daha günlük yaşamınıza ilişkin merakları gidermek adına bir kaç sorumuz olacak. Öncelikle yılbaşı yaklaşıyor. Klasik siyasetçiler yeni yıl mesajları verirler. Sizin yeni yıl mesajınız ve yeni yıl programınız nedir? Cezaevinde ne yapacaksınız?

Cezaevinden ilettiğimiz için en orijinal yeni yıl mesajı bizimkidir herhalde. Klasik kulvarında bir baş öne geçmiş sayılırız böylece ama ben yine de siyasetçilerin cezaevlerinden yeni yıl mesajı vermek zorunda kalmadığı bir yıl diliyorum. Gazetecilerin, avukatların, insan hakları savunucularının dışarıda kendi işini yaptığı, siyasi tutsakların özgür olduğu, içerisi ve dışarısıyla Türkiye’nin hapislikten kurtulduğu bir yıl olsun. Yoksulların, emekçilerin, işçilerin, iyilerin evine, sokağına güzellik ve sevinç getirsin.  Kadınlara yaşam ve özgürlük gücü versin ki her gün cenazelerimizi saymayalım, yanmayalım. Halkın çocukları ekonomide, işsizlik ve güvencesizlik, siyasette ölüm ve zulüm istatistiklerinin rakamı olmasın. İnanıyorum ki 2018 içte- dışta iktidarın yükselttiği savaş, şiddet, OHAL politikalarına karşı daha fazla birleştiğimiz, umudu ve yeni çıkış olanaklarını büyüttüğümüz bir yıl olacak. Karanlık ne kadar yaygın olsa da bunun ışığını görüyorum. Ama yılı yenileyecek olan bizleriz, bunu unutmamak gerekir.  Halkların ve insanlığın yenilik ve durumu değiştirme enerjisi olmadan, her yıl bir takvim döngüsünden ibarettir ve eskinin devamıdır. Yeni yıl yeni zaman bizlerin elinde ve eyleminde doğacaktır.

“İlk kez bir programda bağlama çalacağım”

Cezaevinde yeni yıl programına gelince, benim için gerçekten yeni bir yıl dönümü olacak. Zira iki defadır tek başıma giriyordum yeni yıla. Geçen yıl tecritte, ondan önce de Cizre-Botan hattında küçücük bir otel odasında karın kapattığı yollar açılsın da Cizre’ye ulaşalım diye beklerken girmiştim yeni yıla. Bu yılbaşı daha iyiceyim, üç kişi olacağız en azından. Program yapma işi de bana kaldı. Pek orijinal fikirlerim yok. Şarkı- türkü söyler, sessiz sinema oynarız. Soyut ve zor kitap adları sorup kavga çıkarırız belki. Bir de 12’den sonra pencereleri açıp göremediğimiz arkadaşlara, yoldaşlara avaz avaz türkü söyleriz. Bakın bu da yeni bir şey, geçen yıl birbirimizin sesini bile duyamıyorduk. Ayrıca yılbaşı akşamı ben ilk kez bir programda bağlama çalacağım.  Bütün kaçış yolları tutulduğu ve başka seçenekleri olmadığı için dinleyecekler ve benim çalarken özgüvenim daha yüksek olacak.  Bağlama performansını sadece “mahkum” olanların dinleyebileceğine dair bir hissiyat var içimde ama yine de yeni yıla umutla bakıyorum. İkinci enstrüman alabilirsek erbane ya da bendir de çalacağım; olmadı karavana tencerelerine leğenlere müracaat. Maksat neşeye muhabbete vesile olsun. Ama her durumda aklımız, hevesimiz dışarıya akacak. Üçümüz Sebahat başkan, Aysel başkan ve ben şimdiden yeni yılınızı kutluyoruz.

“İktidar beni zorla yazar yapacak”

-HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve diğer tutuklu vekillerin tutukluluk sürecini anlatan kitapları var. Figen Yüksekdağ imzalı bir kitap görecek miyiz?

Henüz bir kitap çalışması yok. Ama yazmam konusunda epeyce beklenti ve basınç var. Böyle giderse iktidar beni de zorla yazar yapacak. Aslında yayın alanına uzak değilim. Üç yıl gazetecilik, editörlük yaptım, ayrıca epey kağıt çiziktirdi kalemim ama kitap yazmak ayrı bir olay. Benim için kitap yazma düşüncesi kıvamına ve zamanına gelmedi sanırım. Bu nedenle sorunuza “pek yakında” cevabını veremiyorum. Ama etrafta bu kadar basınç ve burnumun ucunda her gün Sebahat başkanın “ne zaman başlayacaksın kitaba” sorguları olduğu müddetçe “pek uzakta” deme şansım da yok galiba.

-Özgürlüğünüze kavuştuğunuzda ilk yapacağınız şey ne olur?

İnsanlara sarılmak olur. Dostlara, yoldaşlara, kadınlara, özlediklerime sarılırım. Bunu öylesine söylemiyorum, bizi ayırmak koparmak amacına ettiler bu kadar zulmü, haksızlığı. Çıkınca daha çok sarılırsam zulüm edenlerin bütün amaçları boşa düşecek, bizi daha fazla kenetleyecek gibi hissediyorum. Bir de sarılmayı bu kadar özleyeceğimi tahmin etmezdim. Dışarıdayken kitle etkinliklerinde, kadın buluşmalarında 500 kişiye sarıldığım oluyor, konuşmaya çıkacak mecali zor buluyordum. Şimdi hiç yorulmadan 5 bin kişiye bile sarılabilirim. Enerjimizin kaynağı sevgi ve bağlılığımızın gücü bu duyguda çünkü. Sonrası bildiğiniz şeyler; her yerde her pozisyonda mücadeleye devam.

-Man adası belgeleri ve Zarrab davası Türkiye’nin gündemine oturmuş durumda. Siz de takip ediyorsunuzdur. Zarrab davası ve Man adası belgeleri Türkiye siyasetini nasıl etkiler?

Tabii Türkiye’de siyaset gündemi hızlı değişiyor. Yolsuzluk ve adaletsizlik gündeminin üstünü de siyasi zor ve medya tekeli yönetimiyle küllediler şimdilik. Önemli olan bizim için, halklarımız için bu gündemin unutulmaması, örtülmemesi. Yolsuzluk, hırsızlık, belgeleri ve davaları dış politikadaki kirli hesaplaşma ve planların değil, iç politikada hesaplaşma ve mücadele konusudur. Eğer yolsuzluk, rüşvet, hırsızlık, haksız para kazanma çarkına müdahale güçlü ve sürekli olmazsa ahlaki çöküntünün altında herkes kalır. Türkiye’ye konuşan siyasetçinin hapiste, çalan, yolsuzluk yapan siyasetçinin sınırsız özgürlükte olduğu bir deli gömleği giydiriliyor.

“Deniz Gezmiş’in parkasını çekiştiriyorlar”

Savaşla, Efrin’i işgal planlarıyla kiri pası kanla örtme taktiği yine merkezde. İnanılmaz bir yalan ve manipülasyon siyaseti işliyor. AKP/ Saray iktidarının tek gerçeği elinde tuttuğu güç ve otorite aygıtları, gerisinin hepsi yalan illüzyon. Filistin-Kudüs meselesinde yarattıkları yalan, algı- siyaset tarihindeki ibretlik bir süreç. İsrail devletinin tarihten bugüne varlığını borçlu olduğu bir devlet ve iktidar, bugün Filistin’in hamisi, Kudüs’ün bekçisi kesildi. Halen yürürlükte olan anlaşmaların, gizli açık işbirliklerini, ortaklıklarını, aldıkları madalyaları, sattıkları davaları dizsek buradan Kudüs’e yol olur. ABD’yle yaşadıkları konjektürel gerilim ve çıkar uyuşmazlığından bir antiemperyalizm hikayesi yazacak kadar da aymazlar. Amerikan projesi bir iktidar, proje denetiminden biraz çıkınca ne kadar inandırıcı olabilirse o kadar inandırıcılar. Deniz Gezmiş’in parkasını çekiştiriyorlar, ama antiemperyalizmde sembol ve kararlı bir duruş oluşturmanın, kıyısından geçemezler. En fazlasından devrimcilerin parkası etrafından dönerler bugün olduğu gibi. Deniz gibi Filistin’de savaşan, mazlum bir halkın topraklarında enternasyonal mücadele değerlerini ve mezarlarını bırakan Türk ve Kürt direnişçilerinin samimiyet ve adanmışlığına yaklaşamazlar. Sonuçta bugün siyaset gerçek gündemlerle ve gerçek bir güçle müdahale görevi, demokrasi özgürlük ve barış dinamiklerinin omuzlarındadır. Savaşa, şiddete, OHAL’e, yolsuzluk ve yalana karşı mücadele kulvarında ortaklaşmak siyasi gündem ve gelişmelere yeni bir yön verir.

-Olası seçimde AKP tek başına iktidar olabilir mi?

AKP tek başına iktidarı verili koşullarda zor gördüğü için baskı rejimini bu kadar güçlendiriyor. Ayrıca tek adam- tek parti yöntemini güvenceye almaları için yüzde 50’den fazlasına ihtiyaçları var. Referandumda bir tık fazlayı bile yoğun baskı, YSK yolsuzluğu ve ellerindeki süper güçle elde ettikleri düşünülürse bugün gerçek bir çoğunluğa dayanamayacakları ortada. Aslında şu an seçimle iktidarda kalacağına inanan bir iktidar yok karşımızda. Zorla demokratik seçim kriterlerini çiğneyerek, kendine göre çarpıtarak, hile yolsuzluk mekanizmalarını işleterek iktidarda kalmaya kilitlenmiş bir siyaset var. Bu nedenle önemli olan muhalefet güçlerinin nerede kalacağı. Hayati bir kavşakta yine muhalefette mi kalınacak? Artık hoşnutsuzluk, umutsuzluk ve pasif eleştiri halinin ötesine geçip kazanmaya odaklanmak tek geçerli yol. Bunun içinde seçimi beklemeden demokrasiyi kazanma mücadelesini büyütmeliyiz.

-Partinizi kongre süreci yaklaşıyor. #Özgürüz aracılığı ile iletmek istediğiniz mesaj var mıdır?

Başarılı bir kongre süreci olacağına eminim. Her bir parti üye ve yönetimiz büyük sorumluluklar alarak, ağır baskı ve kuşatma saldırılarına rağmen partimizi dimdik ayakta tutmayı başardı. Kongremizle birlikte bu iradenin daha ileriye taşınacağına inanıyorum. Bunun somut işaretleri il ve ilçe kongrelerimizde görülmektedir. Sizlerin aracılığı ile şimdiye kadar partimize emek vermiş olan ve yeni dönemde emek verme iradesini gösterecek olan tüm yoldaşlarıma sevgi ve selamlarımı iletmek isterim.

Röportaj: Zübeyde Sarı & Fatih Yeşilçınar

27 Aralık 2017