Yüksekdağ: Türkiye’de kötü giden her şeyi değiştirecek olan kadınların iradesidir

Önceki dönem Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile MYK üyelerimizin de aralarında bulunduğu 108 ismin yargılandığı Kobanî Kumpas Davasının 19’uncu duruşma periyodu 1’inci oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsünde görüldü. Ankara 22’nci Ağır Ceza Mahkemesi heyeti tarafından görülen davanın duruşmasına Eş Genel Başkanımız Pervin Buldan, Kadın Meclisi Sözcümüz Ayşe Acar Başaran, Amed ve Ankara il örgütlerimizden kadınlar, siyasi parti ve sivil toplum örgütlerinin kadın temsilcileri ve çok sayıda avukat katıldı. 

Duruşma dosyaya gelen evrakların okunmasıyla başlandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Yüksekdağ hakkında verdiği ihlal kararına 23’ncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından daha cevap verilmediği de dosyaya eklendi. 

Yüksekdağ: ‘Kadın yaşam özgürlük’ çağın sloganıdır

Ardından önceki dönem Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ konuştu. Duruşmayı izleyenleri selamlayarak konuşmasına başlayan Yüksekdağ, 25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününün yaklaştığına dikkat çekti. Yüksekdağ, “Şiddete uğrayan kadınlar yok, direnen kadınlar var. İran’daki kadınlar gibi ‘kadın yaşam özgürlük’ sloganını yükselten kadınlar var. Çağın sloganı da budur, sesi de budur. 25 Kasım’da da sadece her gün öldürülen, sokakta şiddete uğrayan kadınları değil direnen kadınları konuşacağız. Direnen kadınlar sadece sokakta, evde değil mahkeme salonlarında da direnişlerini sürdürüyorlar. Bu dava başladığından beri bu zulüm karşısında direnişimizi sergilemeye devam ediyoruz. Bugün duruşma salonuna baktığınızda kadın gerçekliğini çok iyi görürsünüz” dedi. 

"HDP, ateşten çemberden geçerek eşit temsiliyet hakkını gerçeğe dönüştürdü"

Her gün katledilen kadın sayılarının sayaçları olduğuna dikkat çeken Yüksekdağ, kadın katliamlarının toplumsal gerçekliğin kanayan yarası olduğunu kaydetti. Yüksekdağ, “Günlük katledilen kadın sayısı bize nasıl siyasi bir gerçekliği ifade ediyorsa, bu duruşmadaki kadınlar da siyasi gerçekliği ifade ediyor. Sadece mücadelenin en ön saflarında durmak gerekmiyor. Kadınların kimliğine sahip çıkması da onun aforoz edilmesi ve hapsedilmesi için politik bir sebep olarak görülüyor. Şebnem Korur Fincancı bunun en büyük örneğidir. Sesini çıkaran kadınlar, erkek egemen ve erkek yargının gerçekliğini ifade ediyor. Bu mücadelenin nasıl bir şiddet, nasıl bir zulüm anlamına da geldiğini iyi biliyorlar. Bizlere dayatılan ateşten çemberi gelip geçerek bu aşamalara geldik. Bu, kadınların kolektif bir birikimidir, HDP’de bugün şiddet uğrayan yine kadındır, yargılanan kadındır. HDP, ateşten çemberden geçerek eşit temsiliyet hakkını gerçeğe dönüştürmüş bir partidir. Bugün Türkiye siyasetinin ayrımcılık sicilini radikal bir şekilde değiştiren ve değiştirebilen temel güçtür. Kobanî ve kapatma davalarıyla kadınların gücü yargılanıyor, kadınların şiddete karşı gelme gücü ve kararlılığı yargılanıyor. Kadınların gücünü alt etmeyi bugün de başaramadılar, bugünden sonra da başaramayacaklar” diye belirtti.

"Türkiye’de kötü giden her şeyi değiştirecek olan kadının iradesidir"

Yüksekdağ şöyle devam etti: “Duruşma salonlarından sokaklara kadar mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz. Sistem kadınları itaat etmediği için cezalandırıyor. Bu da açıkça hukuk sistemiyle hayata geçiriliyor. Adı konulmamış bir katliam yasası yürürlükte. Kadınların sokaklara çıkması yasak değil, boşanması yasak değil ama öyle bir iki yüzlü sistem var ki bunların hepsini yasaklıyor. Bunların her birisini saldırı ve cezalandırma gerekçesi yapıyor. Erkek egemen sistem tarafından beslenilmiş katil erkekler tarafından katlediliyor, tecavüze uğruyor. Boşanmak istendiğinde işkenceye uğruyor ve canavar erkekler ‘iyi hal’ ile yarım bıraktıkları işi tamamlamaya çıkıyorlar. Kadının okumak istemesi, çalışmak istemesi, söz söylemek istemesi, tüm bunlar sistem tarafından suç olarak görülüyor. Tıpkı cadı avlarındaki gibi bir hukuk sistemi ile karşı karşıyayız. Bugün kadınların her alanda çarmıha gerildiği alanlar oluşturuyorlar. Türkiye’de şimdiye kadar hiç kimse kadın bedenine bu kadar açık bir biçimde saldırmamıştı. Cumhurbaşkanı, kadının kaç çocuk doğuracağına kadar talimat veriyor. Kadınların çocuk doğurup doğurmayacağına karar veriyor. Bütün faşist rejimler tahakkümünü kadın bedeni üzerinden yapmaya çalışıyor. Biz de diyoruz ki; iyi ki buna karşı direnen kadınlar var. İyi ki ‘Jin Jiyan Azadi’ sloganı yükseliyor. Bizler yaşama cesareti buluyoruz kendimize. Dünyadaki bütün kadınlar ‘Jin Jiyan Azadi’ mücadelesine tutunuyorlar. Mücadele mevzilerimiz oluşturuldu ve tarihsel aşağılama karşısında onurumuzla dimdik durmaya devam ediyoruz. Türkiye’de kötü giden her şeyi değiştirecek olan da kadının iradesidir. Bu kilidi taşıyan kadınlar olduğu müddetçe özgürlük yolunda yürümeye çok daha yakınız. 

Salonda 'Jin Jiyan Azadi' sloganı yankılandı

Verilen aranın ardından, duruşma salonuna getirilen tutuklu kadın siyasetçiler, İran’da “ahlak polisleri” tarafından katledilen Jîna Mahsa Amini için yazdıkları şarkıyı seslendirdi. Kadınların şarkıları “Jin Jiyan Azadi” sloganları ve alkışlarla karşılandı. 

Tuncel: Rojava Devriminin sembolü kadınlar demokratik bir yaşamı inşa etmek isterken yine saldırıya uğradı

Ardından, Sebahat Tuncel söz aldı. Tuncel’in söz aldığı sırada kadınlar zılgıt ve alkışlarla Tuncel’e destek verdi. Duruşma salonuna gelenleri selamlayarak konuşmasına başlayan Tuncel, kadınlarla aralarına bir duvar daha örüldüğünü, kadınların bugün politik şiddete karşı buraya geldiklerini ancak ikinci salona alındığını söyledi. Tuncel, “Kadınlar olarak erkek egemen sistemden çok şey çekiyoruz. Bugün kadınları buraya almamanız ve barikat kurmanız yaklaşımınızı da gösteriyor. Bugün Uğur Kaymaz’ın katledilmesinin üzerinden 18 yıl geçti. Çocuklarımız bile o gün bu ülkede ‘terörist’ ilan edildi. O günden bugüne politik şiddet devam ediyor. En son Newroz’da 5 yaşındaki çocuklardan parmak izinin alınması bu ülkenin zihniyetini gösteriyor.

Kadına yönelik şiddetin savaş dönemlerinde çok daha fazla arttığını dile getiren Tuncel, Türkiye’nin Kobanî’ye dönük saldırısına değindi: “Oradan Kürtlerin Türkiye’ye bir tehdidi mi var? Barış, müzakere ve diyalog ile sorunu çözmek yerine, sürekli toplum üzerinden baskı uygulayarak bir operasyon düzenleniyor. Kimse bunu eleştiremiyor bile ama bu savaşta en çok kadınlar zarar görüyor. Rojava Devriminde en fazla sembol olan kadınlardı. Kadınları köle olarak gören DAİŞ vahşetine karşı direndiler ve kazandılar. Bütün dünya ayakta alkışlarken, orada Kürt kadınları demokratik bir yaşamı inşa etmek isterken yine saldırdılar. Kimse Türkiye neden operasyon yapıyor diye sormuyor. Herkes iktidarın dediğini yapmak zorunda. Bu savaşların Türkiye’nin barışına faydası yok. Eninde sonunda Türkiye Kürtlerle barışmak zorunda kalacak. Kobanî ile dayanıştığımız için buradayız, aradan ne kadar zaman geçti devletin hala politikaları aynı.”

"Örgütlü erkek egemenliğine en büyük cevap kadın örgütlülüğüdür"

Tuncel şöyle devam etti: “Kadına yönelik şiddet şimdiki bir mesele değil. Kadınlar yurttaşlık hakları için mücadele etmişler. Kadınlar artık uyandı, dünyanın her yerinde emeğine sahip çıkıyorlar. Örgütlü erkek egemen var, o yüzden en büyük cevap kadın örgütlülüğüdür. İran’da bir kadın katledildi, ‘Jin Jiyan Azadi’ diyerek yeni bir devrime öncülük ediyorlar. Milyonlarca kadın dünyanın her yerinde Jîna Mahsa Amini’ye sahip çıktı. 21’nci yüzyılda hala kadınların kılık kıyafetlerine karışıyorlar. Ha İran yönetimi ha Türkiye yönetimi hepsi aynı. Kadına yönelik şiddet çok boyutlu ve burada KJA yargılanıyor, 8 Mart eylem ve etkinliklerimiz yargılanıyor. Bunun da bir nedeni var KJA’nın yargılanması, Kürt kadınlara yönelik politik şiddetin sebebi. Bu dava devam ederken, Deniz Poyraz katledildi. Deniz Poyraz politik bir cinayettir. 

"Bir gün sokaklarda özgürlük halayları çekeceğiz"

HDP’yi kriminalize ediyor. İşte devletin yarattığı dil bu. Seve Demir, Fatma Uyar devlet şiddetiyle katledildiler ve failler hakkında bir şey yok ama biz bunları dile getirdiğimiz için yargılanıyoruz. Taybet Ananın 7 gün boyunca cenazesi sokakta kaldı, Meryem Ana, Cemile Çağırga, Nagihan Akarsel, Garibe Gezer devletin şiddetiyle katledildiler. Bu ülkede kadınlar çıplak soyulup medyada teşhir edildi. Silopi’de Varto’da. O kadınların çıplaklığından utanmadık, o kadınlar direnişi giyinmişlerdi. Bunların hiçbirinin hesabı sorulmadı. Devlet yaşam hakkı ihlal etmiş ama bunlar açığa çıkmadı. Niye cezasızlık var mesele Kürtler olunca? Ama bir Kürt kadını siyaset yaptı, miting ve toplantı yaptı diye yargılama konusu yapıyorsunuz. Bu ülkede yaşam hakkını ihlal edenler için bir şey yok. Faili meçhuller var bu ülkede, hala hesabı verilmiş değil. Kürt meselesini kabul etmediği için aslında Kürtleri kabul etmiyor. Nasıl bir cumhurbaşkanı Kürt kadınların çocuk doğurmalarına laf eder. Bizim gömülme hakkımız bile yok. 90’lı yıllarda bile Kürtlere bu reva görülmedi. Bir annenin çocuğunun cenazesini torbayla veriyorsun. Bu nasıl bir ahlaksızlık ve vicdansızlıktır. Cenazelere katıldık diye yargılanıyoruz. Böyle milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi bir ortamda yaşıyoruz. Burada adil ve bağımsız bir yargılama mümkün mü? Dünyanın her yerinde sokaklarda erkek devlet şiddetine karşı direnen kadınları selamlıyoruz. Bu kadınlar politik şiddetin mağduru olan bizler için dayanışmak istediler ama siz izin vermediniz. Onlar orada ‘Jin Jiyan Azadi’ diyor biz burada, duvarlar ya da siz engelleyebilir misiniz?  Engelleyemezsiniz.  Mücadelemiz devam edecek. Mutlaka kazanacağız. Bir gün sokaklarda özgürlük halayları çekeceğiz. Jin Jiyan Azadi!”

Ölbeci: İktidar bugün IŞİD’i diriltmek istiyor

Tuncel’in ardından Zeynep Ölbeci söz aldı. Bir tweet sonucu bugün burada olduğunu ifade eden Zeynep, iktidarın bu davadaki amacının intikam olduğuna dikkat çekti. Ölbeci, iktidarın Kürtler için sadece soykırımı düşündüğüne işaret etti. Ölbeci, “Sabahtan akşama kadar Kürt halkını Kobanî’den nasıl çıkaracaklarını konuşuyorlar. Türk medyasında sürekli ırkçı düşüncelerini dile getiriyorlar ve kimse buna karşı çıkmıyor. Kürtlere bu kadar düşmanlık olmaz. Siloları bombalıyorlar, silolarda ne var? Hastaneleri bombalıyorlar. Kimse kalkıp bu düşmanlık ve soykırım politikasının nedeni nedir diye sormuyor. Bugün yeniden DAİŞ’i diriltmek istiyorlar. Tecavüzcü DAİŞ’leri Rojava’ya yerleştirmek istiyorlar. Kadın düşmanları aynı zamanda savaş da ister. 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü nasıl sembolik bir gün ise aynı zamanda faşizme karşı kadınların direndikleri günlerdir de” ifadelerini kullandı.  

Ayla Akat Ata: Demokratik barışı önceleyen kadınlar düşüncelerinden dolayı yargılanıyor

Kadınları selamlayarak konuşmasına başlayan TJA aktivisti Ayla Akat Ata DSÖ’nün şiddete ilişkin tanımını anlattı. İstanbul Sözleşmesinde kadına yönelik şiddetin geniş bir şekilde tanımlandığını ifade eden Akat, “İnsan olduğumuzu unutanlara karşı insan olduğumuzu hatırlatma mücadelesi içerisindeyiz. İnsan için geçerli olan tüm haklardan biz de yararlanıyoruz. Ama ne yazık ki kadının hakkı yaşadığı aileye bağlı, topluma bağlı, devlete bağlı. Biz insan olmaktan öte bir şekilde ele alınıyoruz. Şiddet konusunda 146 ülke içerisinde 124’ncü sırada olan bir ülkede yaşıyoruz. Koruma kararı aldıran kadınlar var ama kadınlar devletin koruması altında öldürülüyor. Bizim gibi demokratik barışı önceleyen kadınlar düşüncelerinden dolayı yargılanıyor” dedi. 

“Kadın cinayetleri politiktir”

Yerel yönetimlerde eşbaşkanlığı başardıklarını söyleyen Akat, kadın eşbaşkanların hala cezaevinde olduğunu hatırlattı. Ayla, “Varto, Doğubayazıt ve Karayazı belediye eşbaşkanlarımız cezalarını bitirmelerine rağmen hala cezaevinde. Bunlar devlet kaynaklı şiddet değil mi? Hangi taşı kaldırsanız altından devlet çıkıyor. O yüzden kadın cinayetleri politiktir. Kadın cinayetlerini önlemeyeceksiniz, önlemek isteyenleri kriminalize edeceksiniz sonra kadın cinayetleri politik değildir diyeceksiniz? Tabii ki politiktir. Bu dosyada kadınlar neden feminist diye sözümüzü kesmeye çalışıyorsunuz. Bugün bu dosyadan yargılanan kadınlar sessizlik perdesini yırtan kadınlardır. Sadece parlamentoya bakın, orada bulunan kaç kadın HDP çatısı altında. Bizler o perdeyi yırtarak ve sokaklardan çıkarak bedel ödeye ödeye oraya geldik. Bizim oradaki varlığımızdan rahatsız olanlara karşı siz bizi koruyamadınız. Siz bizi koruyacaktınız ki biz de hak ve hukuk var diyecektik ama siz tercih etmediniz” şeklinde konuştu. Akat, şöyle devam etti:

"KJA sadece Kürt kadınların değil tüm kadınların ortak çatısıydı"

"Elimizde sihirli bir değnek yok, anlatınca da anlaşılmıyoruz. İki yıldır bu salondayız, siz de anlamıyorsunuz. Bugün bu dosyanın sanığı olmamızın sebebi yeni demokratik yaşamı istememizdir. Kürt sorununun demokratik çözümü için dört talep masaya konuldu. Dünyada bu dört talebi istiyorlar diye kimse terörist ilan edilmiyor. Diyelim ki bu dört talep gerçekleşti. Biz çalıştığımız her yerde birlikte yaşadığımız erkeği değiştirme, dönüştürme iddiamıza devam edeceğiz. Biz ulus taleplerimizi cins taleplerimizle bir araya getirerek bunları kazandık. KJA Kürt kadınların çatısı değildi, o bir kongreydi. Bizimle yaşayan tüm kadınların ortak çatısıydı. Kimsenin yapamadığını yaptık ve ilk susturulan biz kadınlar olduk. Örgütlenme hakkımızı kullandığımız için neden buradayız, neden TMK’dan yargılanıyoruz? Bu ayrımcılığa karşı mücadele etmeyecek miyiz? Elbette ki edeceğiz. Siz bizi bu salonlarda yargılıyorsunuz ama örgütlediğimiz eylemler daha da kitleselleşiyor. Bizler mücadelemizi ‘inadına isyan, inadına özgürlük’ diyerek sürdürmeye, öfkemizi ve acımızı ‘susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’ diyerek yaşamaya, kararlılığımızı ‘bir can daha eksilmeyeceğiz’ diyerek sürdürmeye, inancımızı ‘Jin Jiyan Azadi’ diyerek savunmaya devam edeceğiz. Vardık, varız, var olacağız.”

Demirtaş: Ülke yönetiminde adil ve eşit söz talep ettiğimiz için buradayız

Kadınların konuşmalarının ardından önceki dönem Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş söz aldı. Kadınlar öncülüğünde yürüyen mücadelenin yanında olduğunu söyleyen Demirtaş, eşitsizlik ve ayrımcılığın bu davanın temeli olduğunu kaydetti. Demirtaş, “Esaslı bir çözüm isteniyor ise başat konu kadın sorunu, Kürt meselesinden, ırk meselesinden ve diğer meselelerden önce gelir. Burada egemenlik sistemine alternatif olan partinin üyeleri olduğumuz için yargılanıyoruz. Kürtler eşit olabilir mi? Bazıları açısından kabus. Kürt vardır demek, Türk milleti yoktur demek oluyor. Ama fiiliyatta Kürt vardır. İktidar elinde bulunanı kaybetmek istemez. Bugün de tek adam rejimini bırakmak istemiyor, egemenliğini paylaşmak istemiyor. İşte Kobanî Davası budur. Ülke yönetiminde adil ve eşit söz talep ettiğimiz için buradayız” dedi.

"Kürtler her şeyi olabiliyor ama Kürt olamıyor"

Kürt halkının kimliğinin yüzyıldır alınmak istendiğine vurgu yapan Demirtaş, buna itiraz edildiği için mahkeme salonlarında yargılandığını kaydetti. Demirtaş, “Bizim dilimizi, kültürümüzü, kimliğimizi kimsenin alma hakkı yoktur. Kürt siyasetinin öncü kadroları toplum önünde linç edilmek isteniyor. ‘Ya biat edersiniz ve Kürt olarak size ne kadar verirsek ona razı olursunuz ya da aç tavuk gibi bize muhtaç olursunuz’. Bize dayattıkları bu. Biz bunları bilerek siyasete girdik. Kürtler her şeyi olabiliyor ama Kürt olamıyor. Mehmet Metiner her şey olduysa herkes her şey olabilir. Onurunu yitirenleri egemenler çok sever. Özgürlük talebinden vazgeçen köleyi sahibi çok sever. Biz bunun mücadelesini veriyoruz. Mesele Kürtlük, Türklük değil onur meselesidir. Bir insanın kimliğine saldıramazsınız. Kimisi kalır burada mücadele eder, kimisi dağa gider” ifadelerini kullandı. 

"İnsanlar ölüyor, savaş diyoruz, sen nasıl savaş diyorsun diye dava açılıyor"

Demirtaş şöyle devam etti: “Patır patır insanlar ölüyor, savaş diyoruz, sen nasıl savaş diyorsun diye dava açılıyor. Savunma yapıyoruz ama duruşma savcısı savunmam hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Korsan bir şekilde, Ankara 22’nci duruşma savcılığı sıfatıyla ayrı bir tüzel kişilik varmış gibi suç duyurusunda bulunmuş. Cumhurbaşkanına hakaret etmişim. Cumhurbaşkanının ‘Kaç insan ölmüş’ sözlerini ben söyledim diye hakaret etmiş oldum. Cumhurbaşkanı çapulcu, terörist, sürtük bunları söylemedi.”

Demirtaş ayrıca AİHM’in Yüksekdağ hakkında verdiği ihlal kararının tartışılması gerektiğinin önemine dikkat çekti. 

Mahkeme heyeti AİHM kararı kapsamında Gültan Kışanak, Sebahat Tuncel ve Figen Yüksekdağ hakkında birleşen dosyalarıyla ilgili tahliye kararı verirken, Kobanî dosyasıyla ilgili tutukluluk halinin devamına karar verdi.

Duruşma yarın devam edecek.

21 Kasım 2022