Adıyaman Milletvekilimiz Sayın Behçet Yıldırım yaptığı basın açıklamasıyla TBMM Genel Kurulu'na getirilecek olan esnek çalışma yasasının işçilere vereceği zararı ve sermayedara vereceği daha fazla sömürü fırsatına dikkat çekti. Basın açıklamasına sendika temsilcilerinden de geniş bir katılım oldu.
Katılımcılar:
Kamber Saygılı - DİSK Yönetim Kurulu Üyesi
Fatma Çetintaş - KESK Uluslararası İlişkiler Sekreteri
Hasan Toprak - KESK Genel Sekreter
Meryem Çağ - BES Kadın Sekreteri
Meliha Beysülen - BES Kadın Sekreteri
Mehmet Hanifi Demir - TÜM BEL - SEN Mali Sekreter
Ali Kılıç - TARIM ORKAM - SEN Hukuk Sekreteri
Haydar Arslan - YAPI YOL - SEN Genel Sekreter
Adil Taşdoğan - YAPI YOL - SEN Hukuk Sekreteri
Gönül Erdem - SES Eş Genel Başkanı
Belkıs Yurtsever - SES Kadın Sekreteri
Değerli Basın Mensupları,
Söz konusu tasarının amacı, Ulusal İstihdam Planı’nda, 64. Hükümet Eylem
Planında, ÇSGB Bakanının ve Cumhurbaşkanı danışmanlarının beyanatlarında
ve tasarının genel gerekçesi kısmında “sermayeyi risklerinden arındırıp ve
uluslararası alanda rekabet gücü kazandırmak” için esnek ve güvenceli istihdam
rejimini getirmek olarak anlatılmaktadır. Bu şekilde riski azalan sermayenin
ülke ekonomisini kalkındıracağı ve dolaylı olarak da istihdamı arttıracağı
varsayılmaktadır.
Ancak bu, kapitalist üretim tarzını belirlemiş devletlerin ideolojik bir
propagandasıdır ve dünyanın her yerinde aynı sözlerle kamuoyuna
pazarlanmaktadır. Bu yasa emekçiler için değil, sadece sermayenin kâr
oranlarını korumak ve kar hacimlerini arttırmak için çıkarılmak istenmektedir.
Özünde bu tasarı, işçi sınıfının tarihsel kazanımlarına karşı yapılmış yeni bir
saldırıdan başka bir şey değildir ve istihdamı değil arttırmak, daha da azaltacak,
var olan sınırlı orandaki iş güvencelerini de yerle bir edecektir.
Değerli Arkadaşlar,
Ekonomik değerin tek kaynağı emektir. Kapitalist üretim tarzı, üretim
araçlarının sahibi olmasından dolayı tüm üretim sürecinin yasal sahibi olarak
görülen sermaye sınıfının, işgüçlerinden başka satacak bir şeyi olmayan işçi
sınıfını ücretli emekçi olarak çalıştırdığı ve onların ürettiği fazlaya kâr adı
altında el koyarak mülksüz kitleleri sömürdüğü bir üretim tarzıdır. Ekonomi
biliminin gösterdiği üzere işçi ücretleri ve sosyal hakları, yani asgari ücret,
kıdem tazminatı, yan ödemeler, haftalık mesai saatleri, sigorta, yıllık izin, iş
güvenliği gibi haklar, sermaye sınıfının kârı ile ters orantılıdır. Yani birinin
kazancı zorunlu olarak diğerinin kaybıdır. Kapitalist üretim ilişkilerinde normal
şartlarda işçi, işyeri sahibi ile belirsiz süreli bir iş sözleşmesi imzalayarak
işgücünü sermaye sahibine kiralar. Sermaye sınıfı işçi sınıfını iki şekilde
sömürür: ya çalışma süresini uzatıp yoğunlaştırarak kâr oranını arttırmaya çalışır
ya da teknoloji vasıtasıyla emeğin verimliliğini arttırarak kar hacmini yükseltir.
Ancak kapitalizmin günümüzdeki hareket tarzı olan neoliberalizm döneminde
sermaye sınıfı kârını arttırabilmek için yeni bir yola da başvurmakta, “katı”
bulduğu belirsiz süreli sözleşmeye ve tam zamanlı çalışmaya dayalı istihdamı
esnekleştirmek istemektedir. Yeni durumda işçi bir işyerinde yeterli süre
çalışamayacağı ve patronunun kim olduğu belli olmayacağı için, normalde
sahibi olduğu bir çok hakkı kazanamayacak, böylece ücret ve sosyal hakları
kısılacaktır. Bu da sermayeye maliyet düşüşü, yani kazanç olarak yansıyacaktır.
Evet, mevcut kapitalist üretim tarzı halihazırda zaten bir ücret köleliğidir ancak
işçi, dolaylı da olsa kendi işgücünün sahibidir. Esnek çalışma rejimi ile işçiler
artık işgüçlerinin de sahibi olamayacaktır. Diğer bir deyişle, eskiden kiralık olan
şey işgücü iken söz konusu yasa ile işçilerin kendisi bizzat kiralanabilen bir
nesneye dönüşecektir. Özetle, sermaye için yapılan bu düzenleme, işçi sınıfının
daha da köleleşmesine yönelik bir düzenlemedir.
Ülkemizde işçi sınıfının durumu zaten çok kötüdür. 2005-2014 yılları arasında
milli gelir yıllık ortalama %4.3 büyürken kamu işçilerinin reel ücreti %0,2
azalmış, özel sektör işçilerininki %0,5, asgari ücret de %2,3 artmıştır. Dünya
Çalışma Örgütü verilerine göre 13 senede emekçi kesimin milli gelirden aldığı
pay neden %45’den %30’a düşmüştür. Yani ekonomi, değeri yaratan emekçiler
için değil, onları sömüren sermaye için büyümüştür. Asgari ücret 1300 TL iken
açlık sınırı 1393 TL, yoksulluk sınırı 4403 TL’dir. Toplumun %85’in fazlası bu
yoksulluk gelirinin altında kazanmaktadır. Emekçilerin vergi yükü zaten çok
fazladır. Ortalama bir emekçi aldığı ücretin yarısını vergiler yoluyla devlete geri
ödemektedir. Neticede servet bölüşümü 13 senede git gide bozulmuş, nüfusun
en zengin %1’i toplam servetin %53’üne sahipken, %99’a da kalan %47’yi
paylaşmak düşmüştür.
Ayrıca İşsizlik bu ülkenin en kronik sorunudur. AKP öncesi 11 yıllık dönemde
ortalama geniş tanımlı işsizlik oranı %10,1 iken, AKP’li dönemde geniş tanımlı
işsizlik oranı ortalama %16,7’ye ulaşmıştır. Bu oran şu an %20, kadınlarda
%24.4, gençlerde %28, genç kadınlarda %33’tür. AKP döneminde toplu
sözleşmeden yararlanan işçi oranı %10.6’dan %4,5’a düşmüş, işçi cinayetlerinde
Türkiye dünya 3.’sü ve Avrupa 1.’si haline gelmiştir. Türkiye’de ortalama bir
çalışan yılda OECD ortalamasından 90 saat daha fazla çalışmaktadır. Özetle
Türkiye’de işçiler dünyada en az ücret alan, en örgütsüzleştirilmiş, en çok
çalışan ve en çok ölen işçilerindendir.
Sevgili Basın Mensupları,
İşte bu tasarı ile bu durum daha da vahim hale getirilecektir. Şirketler ihtiyaç
duyacağı neredeyse her konuda bir gerekçe göstererek kolaylıkla işçi
kiralayabilecektir. Yani kiralık işçi kullanım bahsedildiği gibi istisna değil,
kaide olacaktır.
Öncelikle böyle bir yasaya ihtiyaç yoktur, zira kendi isçisi askerlik, doğum, izin
ve hastalık nedenleri ile işe belli bir süre devam edemeyecek olan işveren, bu
süreler boyunca zaten “belirli süreli iş sözleşmesi” ile isçi istihdam edebilmekte
ve işgücü ihtiyacını bu yolla karşılayabilmektedir. Dolayısıyla kiralık işçi
uygulamasının somut bir gerekçesi yoktur.
Kiralık İşçi aynı işyerinde 1 seneden az çalışacağı için kıdem tazminatından ve
yıllık ücretli izin hakkından mahrum olacaktır. Bu, her yıl işçinin 2 maaşını
sermayeye hediye etmesi anlamına gelecektir.
Bir işçinin emekli olabilmesi için 7200 gün prim ödeme zorunluluğu olduğunu
düşündüğümüzde, devamlı değil, dönem dönem çalışabilen bir işçinin emekli
olması hayal olacaktır. Yani kiralık işçi düzeni insanların emeklilik haklarının
fiili gaspı anlamına gelecektir.
İşçi dönemsel çalışacağından, bir sonraki işyerinin neresi olacağını bilemeyecek,
bu da işçiyi ailesi ve kendisi için uzun dönemli planlardan da alıkoyacaktır. Yani
iş yaşamı güvensizleşecek ve işçi yaşamı düzensizleşecektir.
Türkiye gibi ülkelerde baskılanan kârları korumanın birinci yolu işçi
çıkarmaktır. Çoğu zaman firmalar kıdem, ihbar tazminatları sebebiyle işçi
çıkaramamaktadır. Bu yasa ile işveren işçileri daha kolay çıkarabilecek, bir
kişinin işini daha fazla kişiye yaptıracak ve işsizlik artacaktır. Zaten TÜİK
verilerine göre de işsizliğin en önemli sebebi geçici çalışmadır. Toplam
işsizlerin %33’ü geçici bir işte (esnek) çalıştığı ve iş bittiği için işsiz kalanlardır.
Ayrıca dünyadaki esneklik uygulamalarının işsizliği azalttığı doğru değildir.
2004 yılında Türkiye’ye oranla sosyal hak sisteminin çok daha yerleşik olduğu
28 AB ülkesinde %9,3 olan işsizlik rakamı bile 2010 başlarında gerçekleştirilen
esnek çalışma rejimi sonrası 2014’de %10,2’ye yükselmiştir. Yani ÖİB’ler
işsizliği azaltmayacak, arttıracaktır.
Her ne kadar kadrolu ve kiralık işçilere eşit muamele ilkesinden bahsedilse de
ÖİB’lerin kâr etmesi için işçiye normalde ödenenden daha az bir ücret vermesi
yönünde bir eğilim olması kaçınılmazdır. Dünya örnekleri de bunu
göstermektedir. Emsal çalışanlar ile kıyaslandığında kiralık işçiler işçi
haklarının görece daha yüksek olduğu Almanya’da %30, İngiltere’de %32,
Kanada’da %40 daha az ücret almaktadır. Yani ÖİB’ler ile kiralık işçilerin aylık
geliri de azalacaktır.
Kiralık işçiler 4 aylığına, en fazla da 8 aylığına kiralanabileceği ve iş bittikten
sonra yeni bir kiralama güvencesi olmadığı için çalışamayacaklardır.
Kiralanmadığı süreler için ücret alamayacak olan işçiler, açlık ve yoksullukla
karşı karşıya olacaklardır.
Kiralık işçiler, riskler hakkında en az bilgi verilen çalışan gruplar arasındadır.
Düzenlemelerin çok daha iyi olduğu Belçika, Fransa ve Hollanda’da yapılan
araştırmalarda iş kazası riski diğer çalışanlar için olan riskin iki katından fazla
olduğu görülmektedir. Fransa’da oluşturulan iş kazaları endeksinde ortalama iş
kazası oranı %1,94 iken, büro işçileri için bu oran %6,10’dur. Yani ÖİB’ler işçi
cinayetlerini arttıracaktır.
İşveren, hak arama çabası içine giren bir işçinin geri alınmasını özel istihdam
bürosundan istediği zaman, ÖİB o elemanı derhal geri çekebilecektir. Böylece
kiralık işçiler, “projesiz” bırakılma tehdidiyle sendikalardan uzak duracaktır.
Bırakın OECD’nin en düşük sendikalaşma oranına sahip Türkiye’yi,
sendikalaşmanın yüksek olduğu ülkelerde bile kiralık işçilerin sendikalaşma
oranının yerlerde olmasından da anlıyoruz. Bu oran Fransa’da %0.9, İtalya’da
%1.4, Hollanda’da %7, Lüksemburg’da %5’tir. Yani ÖİB’ler sendikasızlaşma
getirecek, emeğin bir sınıf olarak gücünü zayıflatacaktır.
Bu yasa tüm işverenler tarafından desteklenirken tüm sendikalar tarafından karşı
çıkılmaktadır. Sadece bu veri bile bu yasanın kimin refahı için çıkarılacağını
ortaya koymaktadır.
Sevgili Dostlar,
HDP olarak bizler, sermayenin ve egemen kesimlerin tarihsel saldırı ve
dayatmalarına karşı işçi sınıfının ve tüm ezilenlerin parlamentodaki temsilcisi
olmak için siyaset sahnesine çıktık. Partimizin programı bu konuda çok ama çok
nettir. Bizler esnek ve güvencesiz çalışma rejimine karşı güvenceli iş yaşamının
hayata geçirilmesini bir ilke olarak belirlemiş bir partiyiz. Haftalık çalışma
süresi hiçbir ücret indirimi olmaksızın 45 saatten 37 buçuk saate düşürülmeli;
fazla mesailere sınır getirilmelidir. Özellikle işten çıkarmaların olduğu
işyerlerinde fazla mesailer yasaklanmalı; iktidar her şeyi bir yana bırakarak önce
yasal görevlerini yapmalı, kayıt dışı istihdamı kesin olarak ortadan kaldırmalı;
esnek çalışma modelleri ve taşeron uygulamalarına son verilmeli; sendikal hak
ve özgürlükler önündeki tüm engeller kaldırılmalı; iş bulma ve işe yerleştirme
işçiler tarafından yönetilen bir sigorta aracılığıyla yapılmalı; iş güvencesi hakkı,
tüm çalışanları kapsayan bir hak olarak düzenlenmelidir.
Dolayısıyla diyoruz ki, işçi sınıfının temel hak ve özgürlükleri bizim için
pazarlığın değil, ancak direnişin konusu olabilir. Bu vesileyle emeği sermayeye
ezdiren bu yasanın genel kuruldan geçmemesi için gereken her şeyi yapmaya
hazır olduğumuzu beyan ediyor, muhalefet partilerini ve tüm işçileri mümkün
olan tüm demokratik araç ve biçimlerle, bulundukları her yerde muhalefete ve
direnişe çağırıyoruz. Çünkü biliyoruz ki değeri üretenler biz işçileriz. Ve
istersek sermayenin ve onun temsilcilerinin saldırılarını bertaraf edebilir,
ürettiklerimizin gerçek sahipleri haline gelebiliriz.
Behçet Yıldırım
Halkların Demokratik Partisi
Adıyaman Milletvekil
27 Mart 2016